Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Esnaf Diyor ki, Bizim Üzerimizde Oynamayın

Malumunuz… 1 Haziran itibarı ile adına; “yeni normal” dediğimiz bir hayat düzenine geçiş yaptık. Bilim adamlarının çoğu neredeyse tüm kısıtlamaların kalktığı bu yeni normal olarak tanımlanan dönemle aslında; “sürü bağışıklığına”geçildiğini ve böyle bir düzende de vaka sayısında artışın olmasının gayet doğal olduğunu defalarca dile getirdiler. Çanakkale’nin de içinde olduğu birçok ilde maske takmak zorunlu hale getirilerek, vatandaştan sosyal mesafe, hijyen ve maske kullanma kurallarına dikkat edilmesi yönünde uyarılar yapılmaya devam edildi. Durum böyle olunca; “Yine kısıtlı hayat günlerine mi döneceğiz? Yine mi evlerimize kapanacağız!” soruları sorulmaya başlandı. Tabii ki evlerimize yeniden kapanmayacağız, bir daha1 Haziran öncesine dönmeyeceğiz. Çünkü buradan dönüş pandemi nedeniyle zaten sarsılmış olan ekonomimizi yerin dibine sokar. Olacak belli… Hepimiz bu virüsle tanışacağız! Dünyadaki birçok ülke de salgın ilk başladığı anda baskılamak için bu yöntemi tercih etti. Sonradan İngiltere vazgeçti bu kararından ama hatırlarsanız yaklaşık bir 15 gün bu yöntemle yönetmeye çalıştı salgını. İlk anda bu düzene geçilmesi doğru değildi. Çünkü hastalık tanınmıyordu ve tedavisi konusunda hiçbir deneyim yoktu. Ancak şu an tüm dünya tanıyor ve hemen her ülke tedavide uygulanan belli protokoller ile hastalığın hasarını en aza indirgemeyi başarıyor. Türkiye ise olağanüstü bir başarı sergileyerek tüm dünyaya örnek bir iş çıkarıyor. Bakın Çanakkale Devlet Hastanesinde virüs kapan 10 sağlık görevlisinin sadece 2’si hastanede yattı ve 1 hafta sonunda taburcu oldular, geri kalan 8 görevli ise evde bu hastalığı attılar… Evet tedbiri elden bırakmayalım ama geldiğimiz gün ve edindiğimiz tecrübeler ve ekonomik gerçeklere baktığımızda da “sürü bağışıklığı” Türkiye için en makul seçenek gibi duruyor. Açıkçası AVM’lere, tatil bölgelerine, sahillere, kafelere baktığımızda vatandaş da bu yöntemi kabul etmiş, benimsemiş gözüküyor… *** Kabul etmeyenler de var tabi. Kim mi onlar gelin bir örnekle açıklayayım ve ne kadar samimiyetsiz olduklarını görelim. “Gaziantep’in Şahinbey Belediyesi tarafından başlatılan, ‘Gaziler Diyarından Şehitler Diyarına’ projesi yeniden başladı. Proje kapsamında şu ana kadar 79 bin öğrenci ve vatandaş Çanakkale’yi ziyaret etti. Pandemi sürecinde ara verilen proje yeniden başlatılarak 79 bin olan sayıyı şanlı zaferin 105. Yıl dönümünde 105 bine çıkartmayı hedefliyor.” Gaziantep’in Şahinbey belediye başkanı Mehmet Tahmazoğlu birçok belediyeye örnek oldu bu projesiyle. Maddi imkânı iyi olan zaten geliyor, geziyor buraları. Tahmazoğlu, hayatında belki ilk kez uçağa binecek öğrencileri, belki ilk defa doğduğu şehrin dışına çıkacak insanları Çanakkale’ye şehitliklere taşıyor. Bunu uzun süredir büyük bir aşkla yapıyor, helal olsun… Şimdi birileri “vay efendim korona zamanı gerek var mıydı?” diyerek bu iyilik hareketini alıp yerden yere vuruyorlar. “Gerek var mıydı?” sorusunu soranlar, yerden yere vuranlar öncelikle tatil beldelerinde havuza, denize girip, restoranları tıklım tıklım doldurak sosyal mesafeyi hiçe sayanları eleştirsinler. İstanbul’dan akın akın Bozcaada’ya gelip Geyikli’de yüzlerce metre feribot kuyruğu olanları eleştirsinler… Sonra bu projeyi eleştirsinler o zaman eleştirileri dikkate alınır öbür türlüsü samimiyetsizlikten başka bir şey değil!  Aslında dertleri belli dertleri böylesi bir projeyi AK Partili bir belediyenin yapmış olması ve AK Parti Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın da bu projeyi sahiplenmiş ve takdir etmiş olması…  Bakın Aynalı Çarşı’dan bir esnaf bu durumdan rahatsızlığını nasıl dile getiriyor; “Geyikli’yi de kapatalım İstanbullular gelmesin. Abi bu nasıl bir zihniyet alooooooo beyler kendinize gelin yahu, bizi bize bırakın biz önlemimizi tedbirimizi kendimizce aldık bu birkaç ay daha iş yapamazsak çoluk çocuğumuza nasıl ekmek götüreceğiz. Bizi rahat bırakın bizler sizin gibi maaşlı insanlar değiliz bizim ihtiyacımız var kardeşim biz çalışmak kazanmak borçlarımızı ödemek zorundayız.. Allah aşkına bizi rahat bırakın... Gidin en azından şu iki üç ay kumda oynayın (hazır deniz sezonu gelmişken) bizim üzerimizde oynamayın..” Sanırım daha fazla bir şey demeye gerek yok!
Ekleme Tarihi: 07 Temmuz 2020 - Salı

Esnaf Diyor ki, Bizim Üzerimizde Oynamayın

Malumunuz… 1 Haziran itibarı ile adına; “yeni normal” dediğimiz bir hayat düzenine geçiş yaptık. Bilim adamlarının çoğu neredeyse tüm kısıtlamaların kalktığı bu yeni normal olarak tanımlanan dönemle aslında; “sürü bağışıklığına”geçildiğini ve böyle bir düzende de vaka sayısında artışın olmasının gayet doğal olduğunu defalarca dile getirdiler.

Çanakkale’nin de içinde olduğu birçok ilde maske takmak zorunlu hale getirilerek, vatandaştan sosyal mesafe, hijyen ve maske kullanma kurallarına dikkat edilmesi yönünde uyarılar yapılmaya devam edildi. Durum böyle olunca; “Yine kısıtlı hayat günlerine mi döneceğiz? Yine mi evlerimize kapanacağız!” soruları sorulmaya başlandı.

Tabii ki evlerimize yeniden kapanmayacağız, bir daha1 Haziran öncesine dönmeyeceğiz. Çünkü buradan dönüş pandemi nedeniyle zaten sarsılmış olan ekonomimizi yerin dibine sokar. Olacak belli… Hepimiz bu virüsle tanışacağız!

Dünyadaki birçok ülke de salgın ilk başladığı anda baskılamak için bu yöntemi tercih etti. Sonradan İngiltere vazgeçti bu kararından ama hatırlarsanız yaklaşık bir 15 gün bu yöntemle yönetmeye çalıştı salgını. İlk anda bu düzene geçilmesi doğru değildi. Çünkü hastalık tanınmıyordu ve tedavisi konusunda hiçbir deneyim yoktu. Ancak şu an tüm dünya tanıyor ve hemen her ülke tedavide uygulanan belli protokoller ile hastalığın hasarını en aza indirgemeyi başarıyor. Türkiye ise olağanüstü bir başarı sergileyerek tüm dünyaya örnek bir iş çıkarıyor. Bakın Çanakkale Devlet Hastanesinde virüs kapan 10 sağlık görevlisinin sadece 2’si hastanede yattı ve 1 hafta sonunda taburcu oldular, geri kalan 8 görevli ise evde bu hastalığı attılar…

Evet tedbiri elden bırakmayalım ama geldiğimiz gün ve edindiğimiz tecrübeler ve ekonomik gerçeklere baktığımızda da “sürü bağışıklığı” Türkiye için en makul seçenek gibi duruyor. Açıkçası AVM’lere, tatil bölgelerine, sahillere, kafelere baktığımızda vatandaş da bu yöntemi kabul etmiş, benimsemiş gözüküyor…

***

Kabul etmeyenler de var tabi. Kim mi onlar gelin bir örnekle açıklayayım ve ne kadar samimiyetsiz olduklarını görelim.

“Gaziantep’in Şahinbey Belediyesi tarafından başlatılan, ‘Gaziler Diyarından Şehitler Diyarına’ projesi yeniden başladı. Proje kapsamında şu ana kadar 79 bin öğrenci ve vatandaş Çanakkale’yi ziyaret etti. Pandemi sürecinde ara verilen proje yeniden başlatılarak 79 bin olan sayıyı şanlı zaferin 105. Yıl dönümünde 105 bine çıkartmayı hedefliyor.”

Gaziantep’in Şahinbey belediye başkanı Mehmet Tahmazoğlu birçok belediyeye örnek oldu bu projesiyle. Maddi imkânı iyi olan zaten geliyor, geziyor buraları. Tahmazoğlu, hayatında belki ilk kez uçağa binecek öğrencileri, belki ilk defa doğduğu şehrin dışına çıkacak insanları Çanakkale’ye şehitliklere taşıyor. Bunu uzun süredir büyük bir aşkla yapıyor, helal olsun…

Şimdi birileri “vay efendim korona zamanı gerek var mıydı?” diyerek bu iyilik hareketini alıp yerden yere vuruyorlar. “Gerek var mıydı?” sorusunu soranlar, yerden yere vuranlar öncelikle tatil beldelerinde havuza, denize girip, restoranları tıklım tıklım doldurak sosyal mesafeyi hiçe sayanları eleştirsinler. İstanbul’dan akın akın Bozcaada’ya gelip Geyikli’de yüzlerce metre feribot kuyruğu olanları eleştirsinler… Sonra bu projeyi eleştirsinler o zaman eleştirileri dikkate alınır öbür türlüsü samimiyetsizlikten başka bir şey değil! 

Aslında dertleri belli dertleri böylesi bir projeyi AK Partili bir belediyenin yapmış olması ve AK Parti Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın da bu projeyi sahiplenmiş ve takdir etmiş olması… 

Bakın Aynalı Çarşı’dan bir esnaf bu durumdan rahatsızlığını nasıl dile getiriyor; “Geyikli’yi de kapatalım İstanbullular gelmesin. Abi bu nasıl bir zihniyet alooooooo beyler kendinize gelin yahu, bizi bize bırakın biz önlemimizi tedbirimizi kendimizce aldık bu birkaç ay daha iş yapamazsak çoluk çocuğumuza nasıl ekmek götüreceğiz. Bizi rahat bırakın bizler sizin gibi maaşlı insanlar değiliz bizim ihtiyacımız var kardeşim biz çalışmak kazanmak borçlarımızı ödemek zorundayız.. Allah aşkına bizi rahat bırakın... Gidin en azından şu iki üç ay kumda oynayın (hazır deniz sezonu gelmişken) bizim üzerimizde oynamayın..”

Sanırım daha fazla bir şey demeye gerek yok!

Yazıya ifade bırak !