Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Zengin Olmak Artık Hayal mi? Vatandaşlık Maaşı ile Yeni Düzen Başlıyor

Beni yakından tanıyanlar, teknolojiye olan merakımı, dünyanın gidişatını sosyal ve kültürel boyutlarıyla okumayı sevdiğimi bilir. Belki iddialı gelebilir ama kendimi acemi düzeyde de olsa bir fütürist olarak tanımlarım. Dünyanın nereye evrildiğini, devletlerin ve büyük şirketlerin neyi hedeflediğini anlamaya çalışan bir gözle baktığımda, bugün tartıştığımız birçok konunun aslında önceden planlanmış küresel bir dönüşümün parçası olduğunu görüyorum. Dünya, bugüne kadar bildiğimiz dönemlerin hiçbirine benzemeyen bir kırılmanın eşiğinde. Ekonomiden siyasete, özgürlük anlayışından zenginlik üretme biçimlerine kadar her şey kökten değişiyor. Alıştığımız kapitalist sistem artık kendi ağırlığını taşıyamaz hâle geldi. Eskiden sık sık duyduğumuz “sıfırdan gelip başarı hikâyesi yazanların” devri kapanıyor. Servetin ve gücün, devletlerle iş birliği içindeki daha dar ve güçlü bir çevrede toplanacağı bir döneme giriyoruz. Geniş halk kesimleri ise devlet güvenceli, belirli standartlarda bir yaşam modeline doğru sürükleniyor. Bu sistem, modern literatürde tekno-feodalizm olarak tarif ediliyor. Veri toplama gücüne sahip büyük teknoloji şirketleri, platform devleri ve devletler arasındaki ittifak; ekonomiyi, ticareti ve hatta gündelik hayatı bile bir tür dijital feodaliteye dönüştürüyor. Bugünün “lordları” veri merkezlerinin sahipleri; halk ise bu sistemlere bağımlı, onların altyapısında yaşayan geniş bir dijital nüfus. Bu düzenin ikinci ayağı ise giderek daha çok konuşulan vatandaşlık maaşı. Otomasyon, robotik üretim ve yapay zekâ derinleşirken insan emeğinin ekonomik değeri düşüyor. Bu nedenle devletlerin, toplumun büyük çoğunluğuna temel yaşam standardı sağlayan düzenli bir gelir modeli sunması artık çok uzak bir ihtimal değil. Temel ihtiyaçların garanti altına alındığı, ancak bunun ötesindeki ayrıcalıkların dar bir kesimde toplandığı bir dönem… Eski dünyanın özgürlük, bireycilik ve sınırsız zenginleşme hikâyesi bitiyor. Yeni düzen kendi kurallarını yazıyor. Takip ve Kontrol: Hayatın En Sıradan Anı Bile Artık Bir Veri Noktası Bugün dünyayı şekillendiren gerçek güç artık “silah” değil; görmek, takip etmek, kayıt altına almak. Hayatın en sıradan anı bile artık bir veri noktası. Şehir Güvenlik Kameraları ve EDS sistemleri, şehirlerin damarlarına kadar işleyen bir takip ağına dönüştü. Trafik kurallarını ihlal ettiğiniz an sistem bunu kaydediyor, analiz ediyor ve otomatik cezayı işleme koyuyor. Finansal hayat da aynı şekilde şeffaf değil; tam tersine tamamen izlenebilir hâle geldi. Kredi kartı ödemeleriniz, harcama alışkanlıklarınız, Findeks puanınız, banka hesap davranışlarınız, para transferleriniz ve Kurgan benzeri vergi denetim yazılımları, online ticaretiniz… Hepsi, sizin ekonomik karakterinizi tanımlayan dev bir profil oluşturuyor. Dijital dünyada işler daha da ileri gidiyor; Google’da ne aradığınız, okuduğunuz haberler, izlediğiniz videolar, dijital platformlardan satın aldıklarınız ve hangi uygulamalarda ne kadar zaman geçirdiğiniz gibi tüm davranışlarınız, sizi sizden iyi tanıyan algoritmaların hammaddesi hâline geliyor. Kısacası, bunların hepsi sizi izliyor ve yeni düzenin mantığı açık: artık suç, işlendikten sonra değil, işlenmeden önceengellenmeye çalışılıyor. Yapay zekâ destekli yüz tanıma sistemleri, davranış tahmin algoritmaları ve risk profilleri; devletler ve teknoloji devleri geçmişi değil, geleceği yönetmek istiyor. Bu kadar büyük bir nüfusu başka türlü kontrol etmek artık mümkün değil. Türkiye’den Somut Örnekler Unutmayalım ki, bu bir bilim kurgu senaryosu değil; devletlerin resmi planlarıdır. Türkiye de bu küresel rüzgâra ayak uyduruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2023 seçim vaatlerinde dile getirilen "Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi" vaadi, aslında bu standartlaşmanın yerel adımıdır. Hükümetin 2026 Cumhurbaşkanlığı Programı hedefleri arasında yer alan bu sistemle, hiçbir hanenin geliri belirli bir asgari seviyenin altına düşmeyecek. Bu, sosyal yardım mekanizmalarının tek çatı altında toplanıp, aile bazlı bir "Vatandaşlık Maaşı" adı altında eksik gelirin tamamlanmasını öngören bir yapı. Devlet hem tabanı garanti altına alıyor hem de bu garanti üzerinden bireyleri gözetim ve standartlaştırma alanına yerleştiriyor. Yani, bugün tartıştığımız dönüşüm, soyut bir fikir değil; somut bir sistem olarak kuruluyor. Eski Dünya Bitti: Yeni Dünyanın Kuralları Yazılıyor Yeni düzenin kuralları açık: Zenginlik, bireyin değil sistemin tanıdığı sınırlar çerçevesinde şekillenecek. Halkın çoğunluğu için temel yaşam standardı vatandaşlık geliri ile sağlanacak. Özgürlükler, bireyin değil sistemin güvenlik ihtiyaçlarının izin verdiği kadar geniş olacak. Ekonomik ayrıcalıklar, keskin çizgilerle belirlenmiş elit bir grubun elinde toplanacak. Veriyi kontrol edenler, dünyayı da kontrol edenler olacak. Bu yeni düzen iyi midir, kötü müdür? Tartışılır. Ama tartışılamayacak bir gerçek var: Bu dönüşüm artık yaşanıyor, gelecek bir olasılık değil. Yeni Gerçekliğe Uyum Kabul etmeliyiz ki, bireysel özgürlüklerin alanı daralırken, sistemin bekası için kontrolün mutlaklaşması bir "gereklilik" olarak sunulacak. Belki de bu, küresel düzenin çöküşünü engellemenin son yolu olarak lanse edilecek. Biz, bu yeni gerçekliğe hızla adapte olmak zorundayız. Eski dünyanın kurallarıyla, yeni dünyanın getirdiği bu Dijital Kelepçe çağında yaşayamayız. Artık önemli olan, sistemi yıkmak değil, belki de bu büyük denetim ağının içinde, asgari düzeydeki insani değerlerimizi ve bireysel alanımızı nasıl koruyacağımızı öğrenmektir. Çünkü kontrolsüz bir dünya imkansızsa, kontrolün kendisi de yeni bir yaşam biçimini dikte edecektir.
Ekleme Tarihi: 01 Aralık 2025 -Pazartesi

Zengin Olmak Artık Hayal mi? Vatandaşlık Maaşı ile Yeni Düzen Başlıyor

Beni yakından tanıyanlar, teknolojiye olan merakımı, dünyanın gidişatını sosyal ve kültürel boyutlarıyla okumayı sevdiğimi bilir. Belki iddialı gelebilir ama kendimi acemi düzeyde de olsa bir fütürist olarak tanımlarım. Dünyanın nereye evrildiğini, devletlerin ve büyük şirketlerin neyi hedeflediğini anlamaya çalışan bir gözle baktığımda, bugün tartıştığımız birçok konunun aslında önceden planlanmış küresel bir dönüşümün parçası olduğunu görüyorum.

Dünya, bugüne kadar bildiğimiz dönemlerin hiçbirine benzemeyen bir kırılmanın eşiğinde. Ekonomiden siyasete, özgürlük anlayışından zenginlik üretme biçimlerine kadar her şey kökten değişiyor. Alıştığımız kapitalist sistem artık kendi ağırlığını taşıyamaz hâle geldi. Eskiden sık sık duyduğumuz “sıfırdan gelip başarı hikâyesi yazanların” devri kapanıyor. Servetin ve gücün, devletlerle iş birliği içindeki daha dar ve güçlü bir çevrede toplanacağı bir döneme giriyoruz.

Geniş halk kesimleri ise devlet güvenceli, belirli standartlarda bir yaşam modeline doğru sürükleniyor. Bu sistem, modern literatürde tekno-feodalizm olarak tarif ediliyor. Veri toplama gücüne sahip büyük teknoloji şirketleri, platform devleri ve devletler arasındaki ittifak; ekonomiyi, ticareti ve hatta gündelik hayatı bile bir tür dijital feodaliteye dönüştürüyor. Bugünün “lordları” veri merkezlerinin sahipleri; halk ise bu sistemlere bağımlı, onların altyapısında yaşayan geniş bir dijital nüfus.

Bu düzenin ikinci ayağı ise giderek daha çok konuşulan vatandaşlık maaşı. Otomasyon, robotik üretim ve yapay zekâ derinleşirken insan emeğinin ekonomik değeri düşüyor. Bu nedenle devletlerin, toplumun büyük çoğunluğuna temel yaşam standardı sağlayan düzenli bir gelir modeli sunması artık çok uzak bir ihtimal değil. Temel ihtiyaçların garanti altına alındığı, ancak bunun ötesindeki ayrıcalıkların dar bir kesimde toplandığı bir dönem… Eski dünyanın özgürlük, bireycilik ve sınırsız zenginleşme hikâyesi bitiyor. Yeni düzen kendi kurallarını yazıyor.

Takip ve Kontrol: Hayatın En Sıradan Anı Bile Artık Bir Veri Noktası

Bugün dünyayı şekillendiren gerçek güç artık “silah” değil; görmek, takip etmek, kayıt altına almak. Hayatın en sıradan anı bile artık bir veri noktası.

Şehir Güvenlik Kameraları ve EDS sistemleri, şehirlerin damarlarına kadar işleyen bir takip ağına dönüştü. Trafik kurallarını ihlal ettiğiniz an sistem bunu kaydediyor, analiz ediyor ve otomatik cezayı işleme koyuyor.

Finansal hayat da aynı şekilde şeffaf değil; tam tersine tamamen izlenebilir hâle geldi. Kredi kartı ödemeleriniz, harcama alışkanlıklarınız, Findeks puanınız, banka hesap davranışlarınız, para transferleriniz ve Kurgan benzeri vergi denetim yazılımları, online ticaretiniz… Hepsi, sizin ekonomik karakterinizi tanımlayan dev bir profil oluşturuyor. Dijital dünyada işler daha da ileri gidiyor; Google’da ne aradığınız, okuduğunuz haberler, izlediğiniz videolar, dijital platformlardan satın aldıklarınız ve hangi uygulamalarda ne kadar zaman geçirdiğiniz gibi tüm davranışlarınız, sizi sizden iyi tanıyan algoritmaların hammaddesi hâline geliyor.

Kısacası, bunların hepsi sizi izliyor ve yeni düzenin mantığı açık: artık suç, işlendikten sonra değil, işlenmeden önceengellenmeye çalışılıyor. Yapay zekâ destekli yüz tanıma sistemleri, davranış tahmin algoritmaları ve risk profilleri; devletler ve teknoloji devleri geçmişi değil, geleceği yönetmek istiyor. Bu kadar büyük bir nüfusu başka türlü kontrol etmek artık mümkün değil.

Türkiye’den Somut Örnekler

Unutmayalım ki, bu bir bilim kurgu senaryosu değil; devletlerin resmi planlarıdır. Türkiye de bu küresel rüzgâra ayak uyduruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2023 seçim vaatlerinde dile getirilen "Gelir Tamamlayıcı Aile Destek Sistemi" vaadi, aslında bu standartlaşmanın yerel adımıdır. Hükümetin 2026 Cumhurbaşkanlığı Programı hedefleri arasında yer alan bu sistemle, hiçbir hanenin geliri belirli bir asgari seviyenin altına düşmeyecek.

Bu, sosyal yardım mekanizmalarının tek çatı altında toplanıp, aile bazlı bir "Vatandaşlık Maaşı" adı altında eksik gelirin tamamlanmasını öngören bir yapı. Devlet hem tabanı garanti altına alıyor hem de bu garanti üzerinden bireyleri gözetim ve standartlaştırma alanına yerleştiriyor. Yani, bugün tartıştığımız dönüşüm, soyut bir fikir değil; somut bir sistem olarak kuruluyor.

Eski Dünya Bitti: Yeni Dünyanın Kuralları Yazılıyor

Yeni düzenin kuralları açık: Zenginlik, bireyin değil sistemin tanıdığı sınırlar çerçevesinde şekillenecek. Halkın çoğunluğu için temel yaşam standardı vatandaşlık geliri ile sağlanacak. Özgürlükler, bireyin değil sistemin güvenlik ihtiyaçlarının izin verdiği kadar geniş olacak. Ekonomik ayrıcalıklar, keskin çizgilerle belirlenmiş elit bir grubun elinde toplanacak. Veriyi kontrol edenler, dünyayı da kontrol edenler olacak.

Bu yeni düzen iyi midir, kötü müdür? Tartışılır. Ama tartışılamayacak bir gerçek var: Bu dönüşüm artık yaşanıyor, gelecek bir olasılık değil.

Yeni Gerçekliğe Uyum

Kabul etmeliyiz ki, bireysel özgürlüklerin alanı daralırken, sistemin bekası için kontrolün mutlaklaşması bir "gereklilik" olarak sunulacak. Belki de bu, küresel düzenin çöküşünü engellemenin son yolu olarak lanse edilecek.

Biz, bu yeni gerçekliğe hızla adapte olmak zorundayız. Eski dünyanın kurallarıyla, yeni dünyanın getirdiği bu Dijital Kelepçe çağında yaşayamayız. Artık önemli olan, sistemi yıkmak değil, belki de bu büyük denetim ağının içinde, asgari düzeydeki insani değerlerimizi ve bireysel alanımızı nasıl koruyacağımızı öğrenmektir. Çünkü kontrolsüz bir dünya imkansızsa, kontrolün kendisi de yeni bir yaşam biçimini dikte edecektir.

Yazıya ifade bırak !