Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Samimiyetsizliğin Perde Arkası, Teknopark Değil, Koltuk Savaşı ve Unutulan Halk

“Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıydı; çünkü her yasal hak, helâl değildir ve olamaz. Aslolan, hakkın eda edilmesi olmalıdır; aslolan helalleşmek olmalıdır, helalleşmek olmalıydı.” Bu söz, bir şehirde yaşanan tartışmaların temelini oluşturan ahlaki ve vicdani zemini işaret ediyor. Zira Çanakkale’de gündeme oturan Teknopark krizi, teknoloji ve inovasyon tartışmasından çok, ahlaki bir çöküşün ve samimiyet yoksunluğunun resmidir. Öncelikle bilmeyenler için kısa bir hatırlatma: Teknopark (Teknoloji Geliştirme Bölgesi), temel amacı üniversite-sanayi iş birliğini sağlamak, Ar-Ge ve inovasyonu desteklemek olan, A.Ş. statüsündeki teknoloji merkezleridir. Çanakkale Teknopark, Aralık 2024 sonu itibarıyla 80 girişimci firma, 650’den fazla nitelikli çalışan ve yüzlerce Ar-Ge projesiyle bölgesel kalkınmaya somut katkılar sağlamaktadır. Çanakkale’nin teknolojik geleceği için hayati önem taşıyan bu merkez etrafında dönen iddialar, aslında bölgenin potansiyelini değil, siyasetin rövanşist ve manipülatif yüzünü ortaya koyuyor. Tartışmaların arka planında, maalesef, "senin adamın kalksın, benim adamım otursun" hırsından öte, samimiyetten yoksun bir iktidar savaşı yatıyor. Gözden Kaçırılan Etik Çizgi Teknoparklar'da özel sektör ortaklığı kanunen meşrudur. Ancak, eski Ticaret Borsası Başkanı Kaya Üzen’in yirmi yılı aşkın süre başkanlık yaptığı kurumu ortaklık dışı bırakıp, kendi şirketini ortak yapması, hukuken sorun olmasa da vicdanen sorgulanması gereken büyük bir hatadır. Zira bu eylemle, “Hakkın eda edilmesi” ilkesi çiğnenmiş, yasal olanın her zaman helâl olmayacağı gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpmıştır. Üslup Krizi: İyi İnsanların Düştüğü Siyasi Tuzak Ancak bir yanlışın üzerine, siyasetin piyonu haline gelerek başka bir yanlışla gitmek, en az ilki kadar kabul edilemezdir. Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Deniz ve Meclis Başkanı Birol Çetin’in, eski başkana yönelik kullandığı yüksek tondan, sert ve suçlayıcı üslup, meselenin artık hukuki zeminden çıkıp kişisel bir cadı avına dönüştüğünün sinyalini veriyor. (Haber başlıklarına bakılırsa nazikçe "Şerefsiz, hırsız, namussuz" denmiştir!) Abdullah Deniz’i tanırım, kendisi çok da iyi bir insandır. Bu temiz niyetli insanların, siyasetin basit ve ucuz hesaplaşmalarına aparat haline gelmesi ise en büyük trajedidir. Hukuki süreçler tamamlanmadan, hakarete varan bir tonda kamuoyunun önüne atılmak, itibar suikastından başka bir şey değildir. (Bu arada Kaya Üzen’i koruduğum sanılmasın; ÇTSO seçimlerindeki kadeh tokuşturma fotoğrafından sonra kendisi için böyle bir şeyi sanırım kimse de yapmaz. Kendisi arayıp ne düşünüyorsam samimiyetle yazmamı ricada etti ki, ben bu konuyu zaten yazacaktım.) İtiraf etmek gerekiyor bu kavgayı veren ve kullanışlı aparatlarla operasyon çeken kişi AK Parti Çanakkale Milletvekilidir. Kısa bir paragraf açalım: Kendisi şimdilerde ise arkamızdan bin bir türlü hakaret ediyor, iftira boyutunda laflar ediyor, tehdit ediyor; içtiğimiz çayın, yediğimiz yemeğin tüm hakkını yok sayıyor. Neden mi? Kendisini bir gazeteci olarak, o dostluğun hatrına hakkına halel getirmeyecek tonda eleştirdiğim için. Şunu da gururla söylüyorum: Çay içtik, yemek yedik, abi dedik o da kardeş dedi. Tüm bu hakları hiçe sayarken ben arkasından tek kelime etmedim, etmeyeceğim. Çünkü iyi insan olmanın ölçülerinden biri de ayrılık esnasında ve sonrasında ortaya koyduğumuz tavır, sergilediğimiz duruştur. Ayrıldığımız insanla ilgili sözlerimiz, onu değil, evvela bizi ele verir. Hatırlatmak gerekir ki, vekil adına Ezine Gıda OSB’de kavga veren dönemin AK Parti İl Başkanı, bugün görevinde değil. Geçmişe dönse, bu siyasi hırslar uğruna aynı kavgayı verir miydi? Orası meçhul. Tecrübeli bir isim olan Sayın Deniz’in, bu tehlikeli aparat rolüne büründüğünün bence farkında değil. Bu tarz söylemler, temsil ettiği kurumun saygınlığı açısından büyük bir hatadır. Bir kurumun gücü, hukuki haklarını bağımsız bir şekilde savunmasıyla ölçülür, üst perdeden hakarete varan ifadeler, tehditler savurmasıyla değil. Siyasetin Aparatları Oldular Bu kavganın asıl derdi, Teknopark'ın teknolojik çıktıları değil, sadece yönetim koltuklarının değişimidir. Şehirde daha önce gerçekleştirilen Ezine Gıda OSB, GESTAS ve İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği operasyonlarının birebir kopyasıdır bu durum. Hepsinde aynı söylemler, aynı suçlamalar ve en nihayetinde aynı sonuç: İstenilen adamların koltuklara getirilmesi. Samimiyetsizliğe Bakın İşte bu operasyonun samimiyetsizlik zırhı, şu sorular karşısında paramparça oluyor: Hani Yolsuzluklar? Eski yönetimler görevden alınmadan önce o kurumlarda (Ezine OSB, GESTAS vb.) hırsızlık ve yolsuzluk olduğu iddia edilmiyor muydu? Peki, koltuklara istenilen isimler oturduktan sonra ne oldu? Neden bu kurumlarda hâlâ bir suç duyurusu yok? Neden eski yönetimlerin usulsüzlük dosyaları kamuoyuyla paylaşılmıyor? Cevap açık: Amaç, hukuku işletmek değil, yalnızca koltukları ele geçirmektir. Bu sessizlik, siyasi hesaplaşmanın en kalın belgesidir. Halkın Gündemi Nerede? AK Parti milletvekili ve siyasi aktörler, kendi kurumları içindeki bu operasyona bu denli odaklanırken, Çanakkale halkının kanayan yaralarına neden derman olmuyorlar? Sokaktaki vatandaşın asıl gündemiyle neden ilgilenmiyorlar? Dahası, mevcut milletvekili, bu beceriksizliklerin sorumlusu olan CHP'li Çanakkale Belediyesi yönetimine karşı neden bu kadar sessiz? Kendi kurumlarına yapılanların onda birini dahi, belediyenin aksaklıkları için söylemiş midir? Hayır. Bu çifte standart, siyasetin ne için yapıldığını sorgulatmaktadır. Teknopark Müdürü’nün görevden alınması veya Ticaret Borsası’nın hisseleri geri alması gibi sonuçlar, bu siyasi operasyonun sadece görünürdeki başarıları olacaktır. Asıl kayıp, Çanakkale halkının siyasete ve kamu kurumlarına olan güvenidir. Bu kavgayı verenler, sizin dertlerinize uzaktan yakından ilgi göstermiyorlar. Onların tek derdi, kendi dar siyasi hesaplarıdır. Bu samimiyetsizlik perdesinin arkasını görmek ve hakiki gündemleri talep etmek, Çanakkale halkının en büyük sorumluluğudur. Son söz: Unutmayalım ki, bu tarz ve üslupla kazanılan zaferler, maalesef, helal değildir ve olamaz. Geldiğimiz gün itibariyle yasal haklardan feragat, kişisel çıkarlardan fedakârlık, kamu yararına gönüllü özveri; zekâ geriliği değilse beceriksizlik sayılır. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmeyeceği bir yeni düzen, dünya yaratmak zorundayız.
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2025 -Perşembe

Samimiyetsizliğin Perde Arkası, Teknopark Değil, Koltuk Savaşı ve Unutulan Halk

“Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıydı; çünkü her yasal hak, helâl değildir ve olamaz. Aslolan, hakkın eda edilmesi olmalıdır; aslolan helalleşmek olmalıdır, helalleşmek olmalıydı.”

Bu söz, bir şehirde yaşanan tartışmaların temelini oluşturan ahlaki ve vicdani zemini işaret ediyor. Zira Çanakkale’de gündeme oturan Teknopark krizi, teknoloji ve inovasyon tartışmasından çok, ahlaki bir çöküşün ve samimiyet yoksunluğunun resmidir.

Öncelikle bilmeyenler için kısa bir hatırlatma: Teknopark (Teknoloji Geliştirme Bölgesi), temel amacı üniversite-sanayi iş birliğini sağlamak, Ar-Ge ve inovasyonu desteklemek olan, A.Ş. statüsündeki teknoloji merkezleridir. Çanakkale Teknopark, Aralık 2024 sonu itibarıyla 80 girişimci firma, 650’den fazla nitelikli çalışan ve yüzlerce Ar-Ge projesiyle bölgesel kalkınmaya somut katkılar sağlamaktadır.

Çanakkale’nin teknolojik geleceği için hayati önem taşıyan bu merkez etrafında dönen iddialar, aslında bölgenin potansiyelini değil, siyasetin rövanşist ve manipülatif yüzünü ortaya koyuyor. Tartışmaların arka planında, maalesef, "senin adamın kalksın, benim adamım otursun" hırsından öte, samimiyetten yoksun bir iktidar savaşı yatıyor.

Gözden Kaçırılan Etik Çizgi

Teknoparklar'da özel sektör ortaklığı kanunen meşrudur. Ancak, eski Ticaret Borsası Başkanı Kaya Üzen’in yirmi yılı aşkın süre başkanlık yaptığı kurumu ortaklık dışı bırakıp, kendi şirketini ortak yapması, hukuken sorun olmasa da vicdanen sorgulanması gereken büyük bir hatadır. Zira bu eylemle, “Hakkın eda edilmesi” ilkesi çiğnenmiş, yasal olanın her zaman helâl olmayacağı gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpmıştır.

Üslup Krizi: İyi İnsanların Düştüğü Siyasi Tuzak

Ancak bir yanlışın üzerine, siyasetin piyonu haline gelerek başka bir yanlışla gitmek, en az ilki kadar kabul edilemezdir. Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Deniz ve Meclis Başkanı Birol Çetin’in, eski başkana yönelik kullandığı yüksek tondan, sert ve suçlayıcı üslup, meselenin artık hukuki zeminden çıkıp kişisel bir cadı avına dönüştüğünün sinyalini veriyor. (Haber başlıklarına bakılırsa nazikçe "Şerefsiz, hırsız, namussuz" denmiştir!)

Abdullah Deniz’i tanırım, kendisi çok da iyi bir insandır. Bu temiz niyetli insanların, siyasetin basit ve ucuz hesaplaşmalarına aparat haline gelmesi ise en büyük trajedidir. Hukuki süreçler tamamlanmadan, hakarete varan bir tonda kamuoyunun önüne atılmak, itibar suikastından başka bir şey değildir. (Bu arada Kaya Üzen’i koruduğum sanılmasın; ÇTSO seçimlerindeki kadeh tokuşturma fotoğrafından sonra kendisi için böyle bir şeyi sanırım kimse de yapmaz. Kendisi arayıp ne düşünüyorsam samimiyetle yazmamı ricada etti ki, ben bu konuyu zaten yazacaktım.)

İtiraf etmek gerekiyor bu kavgayı veren ve kullanışlı aparatlarla operasyon çeken kişi AK Parti Çanakkale Milletvekilidir.

Kısa bir paragraf açalım: Kendisi şimdilerde ise arkamızdan bin bir türlü hakaret ediyor, iftira boyutunda laflar ediyor, tehdit ediyor; içtiğimiz çayın, yediğimiz yemeğin tüm hakkını yok sayıyor. Neden mi? Kendisini bir gazeteci olarak, o dostluğun hatrına hakkına halel getirmeyecek tonda eleştirdiğim için. Şunu da gururla söylüyorum: Çay içtik, yemek yedik, abi dedik o da kardeş dedi. Tüm bu hakları hiçe sayarken ben arkasından tek kelime etmedim, etmeyeceğim. Çünkü iyi insan olmanın ölçülerinden biri de ayrılık esnasında ve sonrasında ortaya koyduğumuz tavır, sergilediğimiz duruştur. Ayrıldığımız insanla ilgili sözlerimiz, onu değil, evvela bizi ele verir.

Hatırlatmak gerekir ki, vekil adına Ezine Gıda OSB’de kavga veren dönemin AK Parti İl Başkanı, bugün görevinde değil. Geçmişe dönse, bu siyasi hırslar uğruna aynı kavgayı verir miydi? Orası meçhul. Tecrübeli bir isim olan Sayın Deniz’in, bu tehlikeli aparat rolüne büründüğünün bence farkında değil. Bu tarz söylemler, temsil ettiği kurumun saygınlığı açısından büyük bir hatadır. Bir kurumun gücü, hukuki haklarını bağımsız bir şekilde savunmasıyla ölçülür, üst perdeden hakarete varan ifadeler, tehditler savurmasıyla değil.

Siyasetin Aparatları Oldular

Bu kavganın asıl derdi, Teknopark'ın teknolojik çıktıları değil, sadece yönetim koltuklarının değişimidir. Şehirde daha önce gerçekleştirilen Ezine Gıda OSB, GESTAS ve İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği operasyonlarının birebir kopyasıdır bu durum. Hepsinde aynı söylemler, aynı suçlamalar ve en nihayetinde aynı sonuç: İstenilen adamların koltuklara getirilmesi.

Samimiyetsizliğe Bakın

İşte bu operasyonun samimiyetsizlik zırhı, şu sorular karşısında paramparça oluyor:

  • Hani Yolsuzluklar? Eski yönetimler görevden alınmadan önce o kurumlarda (Ezine OSB, GESTAS vb.) hırsızlık ve yolsuzluk olduğu iddia edilmiyor muydu? Peki, koltuklara istenilen isimler oturduktan sonra ne oldu? Neden bu kurumlarda hâlâ bir suç duyurusu yok? Neden eski yönetimlerin usulsüzlük dosyaları kamuoyuyla paylaşılmıyor? Cevap açık: Amaç, hukuku işletmek değil, yalnızca koltukları ele geçirmektir. Bu sessizlik, siyasi hesaplaşmanın en kalın belgesidir.
  • Halkın Gündemi Nerede? AK Parti milletvekili ve siyasi aktörler, kendi kurumları içindeki bu operasyona bu denli odaklanırken, Çanakkale halkının kanayan yaralarına neden derman olmuyorlar? Sokaktaki vatandaşın asıl gündemiyle neden ilgilenmiyorlar? Dahası, mevcut milletvekili, bu beceriksizliklerin sorumlusu olan CHP'li Çanakkale Belediyesi yönetimine karşı neden bu kadar sessiz? Kendi kurumlarına yapılanların onda birini dahi, belediyenin aksaklıkları için söylemiş midir? Hayır. Bu çifte standart, siyasetin ne için yapıldığını sorgulatmaktadır.

Teknopark Müdürü’nün görevden alınması veya Ticaret Borsası’nın hisseleri geri alması gibi sonuçlar, bu siyasi operasyonun sadece görünürdeki başarıları olacaktır. Asıl kayıp, Çanakkale halkının siyasete ve kamu kurumlarına olan güvenidir.

Bu kavgayı verenler, sizin dertlerinize uzaktan yakından ilgi göstermiyorlar. Onların tek derdi, kendi dar siyasi hesaplarıdır. Bu samimiyetsizlik perdesinin arkasını görmek ve hakiki gündemleri talep etmek, Çanakkale halkının en büyük sorumluluğudur.

Son söz: Unutmayalım ki, bu tarz ve üslupla kazanılan zaferler, maalesef, helal değildir ve olamaz. Geldiğimiz gün itibariyle yasal haklardan feragat, kişisel çıkarlardan fedakârlık, kamu yararına gönüllü özveri; zekâ geriliği değilse beceriksizlik sayılır. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmeyeceği bir yeni düzen, dünya yaratmak zorundayız.

Yazıya ifade bırak !