Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Abartılan Bir Korku Hikayesi

Bu yazı çok uzun, hepsini okuyamam derseniz yazının son paragrafı olan “Paris İklim Anlaşması Ticaret Savaşlarının Renk Değiştirmiş Halidir” başlıklı bölümü okuyabilirsiniz. İklim değişikliği dünyanın bir gerçeği. Tarih boyunca iklim hep değişti, şu anda da hala değişiyor ve gelecekte de değişecek. Öyle ki kuraklıktan dolayı kıtlıkların yaşandığı hikayeleri sıklıkla duymuşuzdur. O hikayelerden en bilinenini paylaşmak isterim; Firavun’un rüyasında Nil’den yedi sağlıklı ve şişman inek çıkıyor. Ama ardından gelen yedi cılız ve sağlıksız inek onları yiyor. Benzer bir rüyayı tekrar görüyor. Tefsirini Yusuf Peygamber’den istiyor. Frenkel şöyle anlatıyor. “Rüyanın anlamı açıktır. Önce yedi bolluk yılı olacak, Nil’in taşması sayesinde çok iyi hasat kaldırılacak. Ama bunu yedi kıtlık yılı izleyecek, kuraklık açlığa yol açacak. Hakikaten öngörü tutuyor. Firavun da Yusuf’a inanıyor. Yedi bolluk yılında ambarları dolduruyor. Böylece yedi kıtlık yılında Mısır halkı açlıktan kırılmıyor.” Bu hikâye gelişmiş ve gelişen ülke yöneticileri için çok değerli dersler içeriyor. İklim değişikliği denince aklımıza ilk gelen fotoğraf hangisi? Kutup ayılarının neslinin tükendiği kareler… Aslında bu da başka bir propagandadan ibaret değil. Dikkat ettiyseniz artık eskisi gibi iklim değişikliği için kutup ayısı resmi paylaşılmıyor. Çünkü kutup ayısı sayısında son yıllarda rekor artış yaşanmakta. Dünya ve Doğal Kaynaklarının Korunması Birliği (IUCN), 2013 de 24 bin olan kutup ayısı sayısının bugün 40 binin üzerinde olduğunu raporladı. Evet kabul ediyoruz, dünya iklimi değişiyor, uzak gelecekte de ciddi çevresel sorunlar oluşabilir. Ayrıca sanayileşme dünyayı kirletiyor ve çevreye de zarar veriyor. Bunu kabul ediyoruz. Fakat bu konuyu devasa bir sektör haline getirip, gün aşırı yanlış bilgiler yayanların amacı ney? Arkasında kimler var ve her şeyi küresel ısınmaya bağlayarak konuyu belirli bir amca sürükleyerek ne yapmak istiyorlar? Aslında bu meseleyi bu denli köpürtmek yerine alınacak basit önlemler ve katı kurallarla çok büyük yol kat edilebilir. Neler mi birkaçını hemen sıralayayım; Dere yataklarına ev yapmayalım, tarım arazilerini imara açarak betonlaştırmayalım, kanalizasyonlarımızı denizlere akıtmayalım, artıma tesislerimizin sayısını artıralım, fabrikaların göstermelik olarak gündüzleri devre aldıklarını filtrelerin geceleri çalıştırılmadığı için adeta bir yanardağ gibi çevreyi kirletmesinin önüne geçelim, toplu ulaşım araçlarını çeşitlendirelim (demiryolu ulaşımı, metro ve hafif raylı sistemler) ağını genişletelim ve çok ucuza bu hizmeti verelim insanları kullanmaya teşvik edelim… Daha onlarca şey sayabilirim. Bakın Fransa’nın aldığı bir kararı paylaşayım; Fransa'da trenle en fazla 2,5 saatte gidilebilen mesafelere iç hat uçuşları yasaklandı. Tren yolculuğu, aynı mesafede bir uçuşa göre kişi başına ortalama yüzde 85 daha az karbondioksit üretiyor.  Bunları söyledikten sonra gelelim Paris iklim anlaşması hikayesine… Küreselcilerin dayatmasıyla imzalamak zorunda kaldığımız Paris iklim anlaşması hikayesi yoksul ülkelerde üretim maliyetlerini artıracak. Kalkınmakta olan ülkeler de gelişmiş ülkelere bağımlı uydular haline gelecek. İktidar ve muhalefet bu konuda anlaştılar ve iklim anlaşması mecliste kabul edilerek yürürlüğe girdi.  Öyle ki CHP MYK hazırladığı raporda eylem planı yetersiz olduğunu bile söylüyor ve hızla harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor; “Önümüzdeki birkaç yıl çok kritik, 2030’a kadar emisyonları yüzde 55 azaltmak istiyorsak bugünden harekete geçmemiz, iş dünyasının ve enerji sektörü için öngörülebilir bir sistem kurulması gerekiyor. Dünyada bir karbon salınımı ticareti kuruluyor, Avrupa’ya ihracat yapan sanayici karbon vergisi ile karşı karşıya kalacak 1-2 yıl içinde. Şu anda bile Türk Malı ürünlerin karbon ayak izi isteniyor. Karbon fiyatlamasının yapılacağı pazarlar oluşacak. Dolayısıyla hızla harekete geçilmesi gerekiyor. Türkiye kısa vadede, fosil yakıtlara bağımlı enerji tesislerini kurmayı veya ölçek artırmayı sonlandırmalıdır.” Son cümlenin altını özellikle çizmek isterim. Bu dayatma “sözdeiklim krizinin” nasıl bir devasa bir sektör haline geleceğinin ispatıdır. İklim değişikliği abartılan bir korku hikayesinden ibarettir. Bu “krizin” kaybedenleri ise bizim gibi ülkeler olacak… Paris İklim Anlaşması Ticaret Savaşlarının Renk Değiştirmiş Halidir Son olarak Paris İklim Anlaşmasının politik bir malzeme haline geldiğini görmek için sadece ABD’Aye bakmak yeterli olacaktır. Aerika Birleşik Devletleri (ABD), 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan 4 Kasım 2020 tarihinde resmen çekildi. Trump'ın seçilme nedenlerinden biri de kömürü ve petrolü desteklemesiydi. Sonra ne mi oldu; Biden başkan seçildi ve Trump'ın maliyetli olacağı gerekçesiyle tek taraflı olarak çıktıklarını açıkladığı Paris İklim Anlaşması'na 107 gün sonra tekrar geri döndü. Joe Biden'ın seçim kampanyası sırasında verdiği sözlerden biri de Paris İklim Anlaşmasına geri döneceğiydi… ABD merkezli Rhodium Group adlı düşünce kuruluşu bir rapor hazırladı. Hazırlanan raporda, Çin'in iklim değişikliğine yol açan sera gazı salımlarının gelişmiş ülkelerin toplam salımlarını aştığı savunuldu. Raporda ayrıca 2019 yılı itibarıyla dünyanın tüm sera gazı salımının yüzde 27'sinin Çin kaynaklı olduğu da kaydediliyor. İklim krizi hikayesi ve Paris İklim Anlaşması ticaret savaşlarının renk değiştirmiş halidir…
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2021 - Perşembe

Abartılan Bir Korku Hikayesi

Bu yazı çok uzun, hepsini okuyamam derseniz yazının son paragrafı olan “Paris İklim Anlaşması Ticaret Savaşlarının Renk Değiştirmiş Halidir” başlıklı bölümü okuyabilirsiniz.

İklim değişikliği dünyanın bir gerçeği. Tarih boyunca iklim hep değişti, şu anda da hala değişiyor ve gelecekte de değişecek. Öyle ki kuraklıktan dolayı kıtlıkların yaşandığı hikayeleri sıklıkla duymuşuzdur. O hikayelerden en bilinenini paylaşmak isterim;

Firavun’un rüyasında Nil’den yedi sağlıklı ve şişman inek çıkıyor. Ama ardından gelen yedi cılız ve sağlıksız inek onları yiyor. Benzer bir rüyayı tekrar görüyor. Tefsirini Yusuf Peygamber’den istiyor. Frenkel şöyle anlatıyor. “Rüyanın anlamı açıktır. Önce yedi bolluk yılı olacak, Nil’in taşması sayesinde çok iyi hasat kaldırılacak. Ama bunu yedi kıtlık yılı izleyecek, kuraklık açlığa yol açacak. Hakikaten öngörü tutuyor. Firavun da Yusuf’a inanıyor. Yedi bolluk yılında ambarları dolduruyor. Böylece yedi kıtlık yılında Mısır halkı açlıktan kırılmıyor.” Bu hikâye gelişmiş ve gelişen ülke yöneticileri için çok değerli dersler içeriyor.

İklim değişikliği denince aklımıza ilk gelen fotoğraf hangisi? Kutup ayılarının neslinin tükendiği kareler… Aslında bu da başka bir propagandadan ibaret değil. Dikkat ettiyseniz artık eskisi gibi iklim değişikliği için kutup ayısı resmi paylaşılmıyor. Çünkü kutup ayısı sayısında son yıllarda rekor artış yaşanmakta. Dünya ve Doğal Kaynaklarının Korunması Birliği (IUCN), 2013 de 24 bin olan kutup ayısı sayısının bugün 40 binin üzerinde olduğunu raporladı.

Evet kabul ediyoruz, dünya iklimi değişiyor, uzak gelecekte de ciddi çevresel sorunlar oluşabilir. Ayrıca sanayileşme dünyayı kirletiyor ve çevreye de zarar veriyor. Bunu kabul ediyoruz. Fakat bu konuyu devasa bir sektör haline getirip, gün aşırı yanlış bilgiler yayanların amacı ney? Arkasında kimler var ve her şeyi küresel ısınmaya bağlayarak konuyu belirli bir amca sürükleyerek ne yapmak istiyorlar?

Aslında bu meseleyi bu denli köpürtmek yerine alınacak basit önlemler ve katı kurallarla çok büyük yol kat edilebilir. Neler mi birkaçını hemen sıralayayım; Dere yataklarına ev yapmayalım, tarım arazilerini imara açarak betonlaştırmayalım, kanalizasyonlarımızı denizlere akıtmayalım, artıma tesislerimizin sayısını artıralım, fabrikaların göstermelik olarak gündüzleri devre aldıklarını filtrelerin geceleri çalıştırılmadığı için adeta bir yanardağ gibi çevreyi kirletmesinin önüne geçelim, toplu ulaşım araçlarını çeşitlendirelim (demiryolu ulaşımı, metro ve hafif raylı sistemler) ağını genişletelim ve çok ucuza bu hizmeti verelim insanları kullanmaya teşvik edelim… Daha onlarca şey sayabilirim. Bakın Fransa’nın aldığı bir kararı paylaşayım; Fransa'da trenle en fazla 2,5 saatte gidilebilen mesafelere iç hat uçuşları yasaklandı. Tren yolculuğu, aynı mesafede bir uçuşa göre kişi başına ortalama yüzde 85 daha az karbondioksit üretiyor. 

Bunları söyledikten sonra gelelim Paris iklim anlaşması hikayesine… Küreselcilerin dayatmasıyla imzalamak zorunda kaldığımız Paris iklim anlaşması hikayesi yoksul ülkelerde üretim maliyetlerini artıracak. Kalkınmakta olan ülkeler de gelişmiş ülkelere bağımlı uydular haline gelecek. İktidar ve muhalefet bu konuda anlaştılar ve iklim anlaşması mecliste kabul edilerek yürürlüğe girdi. 

Öyle ki CHP MYK hazırladığı raporda eylem planı yetersiz olduğunu bile söylüyor ve hızla harekete geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor ve ekliyor; “Önümüzdeki birkaç yıl çok kritik, 2030’a kadar emisyonları yüzde 55 azaltmak istiyorsak bugünden harekete geçmemiz, iş dünyasının ve enerji sektörü için öngörülebilir bir sistem kurulması gerekiyor. Dünyada bir karbon salınımı ticareti kuruluyor, Avrupa’ya ihracat yapan sanayici karbon vergisi ile karşı karşıya kalacak 1-2 yıl içinde. Şu anda bile Türk Malı ürünlerin karbon ayak izi isteniyor. Karbon fiyatlamasının yapılacağı pazarlar oluşacak. Dolayısıyla hızla harekete geçilmesi gerekiyor. Türkiye kısa vadede, fosil yakıtlara bağımlı enerji tesislerini kurmayı veya ölçek artırmayı sonlandırmalıdır.” Son cümlenin altını özellikle çizmek isterim. Bu dayatma “sözdeiklim krizinin” nasıl bir devasa bir sektör haline geleceğinin ispatıdır. İklim değişikliği abartılan bir korku hikayesinden ibarettir. Bu “krizin” kaybedenleri ise bizim gibi ülkeler olacak…

Paris İklim Anlaşması Ticaret Savaşlarının Renk Değiştirmiş Halidir

Son olarak Paris İklim Anlaşmasının politik bir malzeme haline geldiğini görmek için sadece ABD’Aye bakmak yeterli olacaktır. Aerika Birleşik Devletleri (ABD), 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’ndan 4 Kasım 2020 tarihinde resmen çekildi. Trump'ın seçilme nedenlerinden biri de kömürü ve petrolü desteklemesiydi. Sonra ne mi oldu; Biden başkan seçildi ve Trump'ın maliyetli olacağı gerekçesiyle tek taraflı olarak çıktıklarını açıkladığı Paris İklim Anlaşması'na 107 gün sonra tekrar geri döndü. Joe Biden'ın seçim kampanyası sırasında verdiği sözlerden biri de Paris İklim Anlaşmasına geri döneceğiydi…

ABD merkezli Rhodium Group adlı düşünce kuruluşu bir rapor hazırladı. Hazırlanan raporda, Çin'in iklim değişikliğine yol açan sera gazı salımlarının gelişmiş ülkelerin toplam salımlarını aştığı savunuldu. Raporda ayrıca 2019 yılı itibarıyla dünyanın tüm sera gazı salımının yüzde 27'sinin Çin kaynaklı olduğu da kaydediliyor. İklim krizi hikayesi ve Paris İklim Anlaşması ticaret savaşlarının renk değiştirmiş halidir…

Yazıya ifade bırak !