Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Turan'ın Mesajları ve Abilerinden Korkanların Karakter Testi

Bazı sözler vardır, yalnızca hak edenin ağzında anlam bulur. İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın 19 Mayıs’ta bir dizi program için geldiği Çanakkale’ye dair son çıkışı tam da böyle bir sestir: “Kim ne derse desin, ben bu toprağın hakikatiyim.” Bu cümleyi her siyasetçi kuramaz. Aidiyet hissi, sadece doğduğun yerle değil, yürüdüğün yol, omuz verdiğin yük, yüzleştiğin bedel ve sırtını döndüğün menfaatle şekillenir. Turan, bu topraklara sadece lafla değil, hizmetle, yürekle, inançla bağlı olduğunu defalarca gösterdi. Bugün de net bir duruşla bunu tekrar ediyor. İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın, “Kim ne derse desin, ben bu toprağın hakikatiyim” sözü işte tam da bu türden bir cümledir. Çünkü bu şehirde herkes konuşur ama çok azı söylediklerinin altını doldurabilir. Turan, sadece bir siyasetçi değil; Çanakkale’nin çamurunu ayağında, yükünü omzunda, vefasını yüreğinde taşıyan bir isimdir, hangi ulusal kanala çıksa ilk kuruduğu cümle her zaman Çanakkale ile ilgili olmuştur. Bugün hâlâ “ben buradayım” diyebiliyorsa, bu lafla değil, yılların emeğiyle, karşılıksız hizmetle kazanılmış bir hakkın sesidir. “Ben on yıldan fazla vekillik yaptım, hamdolsun. Sokakta adeta yürüyemiyorum” diyor Turan. Sebebini de açıkça koyuyor ortaya: “Vatandaşlarımızın hürmeti, sevgisi, saygısı; memleketimize kazandırdığımız yatırımlardan ve muhabbetimizden kaynaklanmaktadır.” Bu sözler, siyasi bir iddiadan öte, halkla kurulan gerçek bir bağın yansımasıdır. Şehirde bazıları, sadece AK Parti’nin iç kulislerinde dönen “Turan-Gider çekişmesi”ni dillerine dolamış. Ama bu, dışarıdan bakanların hararetle tartıştığı değil, sadece birkaç fırsatçının kendine mevzi kazanma derdiyle gündeme getirdiği bir hikâyedir. Açık konuşalım: Eğer Turan gerçekten kavga etseydi, bugün adını telaffuz ettikleri birçok kişinin siyasi hayatı çoktan arşivlik olurdu. Kapalı kapılar ardında avuç içi kadar şakşakçıyla fısıltı gazetesi çıkarmakla, Turan’ın her zaman yaptığı gibi “ben buradayım” diyerek açık yüreklilikle konuşmak aynı şey değildir. Ama özellikle belirtmek isterim “sallayanı sallarlar” ve bu şehir, kimin ayakta kaldığını tökezlediğinde görür. Düne kadar Bülent Turan’ın şehre geleceğini duyduğunda, Çanakkale il sınırlarındaki ilk tabela önünde nöbet tutup fotoğraf vermek için sıraya girenler, bugün görünmez oldular. Bu da bir tavırmış. Tavır dediğin duruştur, karakterdir. Kimi kişiliklerini arka cebine koyup kulisçiliği marifet sayıyor. “Siyasetin doğası bu” diyerek kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Hayır! İnsanın doğası neyse, yaptığı işin de doğası odur. Kimliğini koltuğa sığdırmaya çalışanlara çok da söyleyecek bir şey esasen. Bakın, Ankara’ya giden AK Parti teşkilatlarının bazıları “abilerinden korktukları için” Turan’ı ziyaret edemiyor. Sonra bunu “duruş” diye pazarlıyorlar. Hadi oradan! Turan’a dün methiyeler dizdiğiniz o WhatsApp mesajlarını keşke herkes okusa… O zaman insan içine çıkabilir misiniz orası meçhul. Ama siyaset işte, her zaman “yalaka” diyemiyorsun. O yüzden bizim oralarda bu tiplere “kuru kalabalık” denir. Unutmasınlar; siz gitmediniz diye bir şey eksilmedi. Hatta belki de fazla gelen samimiyetsizlik azaldı. Bugün Turan’ın kapısında sadece AK Parti değil, Edirne’den Rize’ye, Konya’dan Şanlıurfa’ya kadar onlarca il, onlarca farklı siyasi görüşten insan sırada. Hatta CHP teşkilatları bile destek istemek için kapısını çalıyor. Çünkü biliyorlar ki, Turan’ın partizanlıkla işi yok. “Kimin ne iyi işi varsa destek olacağız” sözü boşuna değil. Çanakkale’de bir telefonla halledilecek işleri çözmeyip, sonra vatandaşın karşısına çıkıp “bize destek olunmadı” diye sızlananların yüzü kızarıyor mu, bilemem. Ama şunu biliyorum: Gerçekler, filtreli hikâyelerden daha güçlüdür. Daha önce söylemiştim, tekrar edeyim: “Küçük Hesapların Büyük Mahcubiyeti Olur.” Turan “Bu toprağın hakikatiyim” dedi ya… Evet, bu söz hem bir mesajdır hem bir meydan okuma…
Ekleme Tarihi: 22 May 2025 - Thursday

Turan'ın Mesajları ve Abilerinden Korkanların Karakter Testi

Bazı sözler vardır, yalnızca hak edenin ağzında anlam bulur. İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın 19 Mayıs’ta bir dizi program için geldiği Çanakkale’ye dair son çıkışı tam da böyle bir sestir: “Kim ne derse desin, ben bu toprağın hakikatiyim.” Bu cümleyi her siyasetçi kuramaz. Aidiyet hissi, sadece doğduğun yerle değil, yürüdüğün yol, omuz verdiğin yük, yüzleştiğin bedel ve sırtını döndüğün menfaatle şekillenir. Turan, bu topraklara sadece lafla değil, hizmetle, yürekle, inançla bağlı olduğunu defalarca gösterdi. Bugün de net bir duruşla bunu tekrar ediyor.

İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın, “Kim ne derse desin, ben bu toprağın hakikatiyim” sözü işte tam da bu türden bir cümledir. Çünkü bu şehirde herkes konuşur ama çok azı söylediklerinin altını doldurabilir. Turan, sadece bir siyasetçi değil; Çanakkale’nin çamurunu ayağında, yükünü omzunda, vefasını yüreğinde taşıyan bir isimdir, hangi ulusal kanala çıksa ilk kuruduğu cümle her zaman Çanakkale ile ilgili olmuştur. Bugün hâlâ “ben buradayım” diyebiliyorsa, bu lafla değil, yılların emeğiyle, karşılıksız hizmetle kazanılmış bir hakkın sesidir.

“Ben on yıldan fazla vekillik yaptım, hamdolsun. Sokakta adeta yürüyemiyorum” diyor Turan. Sebebini de açıkça koyuyor ortaya: “Vatandaşlarımızın hürmeti, sevgisi, saygısı; memleketimize kazandırdığımız yatırımlardan ve muhabbetimizden kaynaklanmaktadır.” Bu sözler, siyasi bir iddiadan öte, halkla kurulan gerçek bir bağın yansımasıdır.

Şehirde bazıları, sadece AK Parti’nin iç kulislerinde dönen “Turan-Gider çekişmesi”ni dillerine dolamış. Ama bu, dışarıdan bakanların hararetle tartıştığı değil, sadece birkaç fırsatçının kendine mevzi kazanma derdiyle gündeme getirdiği bir hikâyedir. Açık konuşalım: Eğer Turan gerçekten kavga etseydi, bugün adını telaffuz ettikleri birçok kişinin siyasi hayatı çoktan arşivlik olurdu. Kapalı kapılar ardında avuç içi kadar şakşakçıyla fısıltı gazetesi çıkarmakla, Turan’ın her zaman yaptığı gibi “ben buradayım” diyerek açık yüreklilikle konuşmak aynı şey değildir. Ama özellikle belirtmek isterim “sallayanı sallarlar” ve bu şehir, kimin ayakta kaldığını tökezlediğinde görür.

Düne kadar Bülent Turan’ın şehre geleceğini duyduğunda, Çanakkale il sınırlarındaki ilk tabela önünde nöbet tutup fotoğraf vermek için sıraya girenler, bugün görünmez oldular. Bu da bir tavırmış. Tavır dediğin duruştur, karakterdir. Kimi kişiliklerini arka cebine koyup kulisçiliği marifet sayıyor. “Siyasetin doğası bu” diyerek kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Hayır! İnsanın doğası neyse, yaptığı işin de doğası odur. Kimliğini koltuğa sığdırmaya çalışanlara çok da söyleyecek bir şey esasen.

Bakın, Ankara’ya giden AK Parti teşkilatlarının bazıları “abilerinden korktukları için” Turan’ı ziyaret edemiyor. Sonra bunu “duruş” diye pazarlıyorlar. Hadi oradan! Turan’a dün methiyeler dizdiğiniz o WhatsApp mesajlarını keşke herkes okusa… O zaman insan içine çıkabilir misiniz orası meçhul. Ama siyaset işte, her zaman “yalaka” diyemiyorsun. O yüzden bizim oralarda bu tiplere “kuru kalabalık” denir.

Unutmasınlar; siz gitmediniz diye bir şey eksilmedi. Hatta belki de fazla gelen samimiyetsizlik azaldı. Bugün Turan’ın kapısında sadece AK Parti değil, Edirne’den Rize’ye, Konya’dan Şanlıurfa’ya kadar onlarca il, onlarca farklı siyasi görüşten insan sırada. Hatta CHP teşkilatları bile destek istemek için kapısını çalıyor. Çünkü biliyorlar ki, Turan’ın partizanlıkla işi yok. “Kimin ne iyi işi varsa destek olacağız” sözü boşuna değil. Çanakkale’de bir telefonla halledilecek işleri çözmeyip, sonra vatandaşın karşısına çıkıp “bize destek olunmadı” diye sızlananların yüzü kızarıyor mu, bilemem. Ama şunu biliyorum: Gerçekler, filtreli hikâyelerden daha güçlüdür.

Daha önce söylemiştim, tekrar edeyim:

“Küçük Hesapların Büyük Mahcubiyeti Olur.”

Turan “Bu toprağın hakikatiyim” dedi ya…

Evet, bu söz hem bir mesajdır hem bir meydan okuma…

Yazıya ifade bırak !