Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Sizinkiler de Çalıyor Argümanı, İmamoğlu'nu Aklamaya Yeter mi?

31 Mayıs 2023 tarihinde “Muhalif Kanadın Cehalet ve Vandallığı Neyle İzah Edilebilir? https://www.gazetedegisim.com/yazar/kerem-iric/muhalif-kanadin-cehalet-ve-vandalligi-neyle-izah-edilebilir-781-kose-yazisi başlıklı bir yazı kaleme almış; “Karanlıktan boğulmuş ve umudunu kaybetme noktasındaki insanların en hassas olduğu noktalardan girip, makul ve mantıklı şeyler öneriyormuş gibi görünerek aslında duygu ve hisleri sömürmek suretiyle farklı bir cephede yeni bir karanlığın ateşini yakmanın çirkefliğine dayanamıyorum” demiştim. Bugün yine benzer bir tabloyla karşı karşıyayız Ekrem İmamoğlu’nun “yolsuzluk” soruşturması kapsamında tutuklanması sonrası ortaya çıkan tablo, beni yeniden muhalif kanadın cehalet ve vandallığını sorgulamaya itti. Roland Barthes’in “Faşizm, susturmak değil, söylemeye zorlamaktır” sözü, bu süreci çarpıcı bir şekilde açıklıyor. Tutuklamanın ardından toplumda bir anda herkes İmamoğlu’nu savunmaya ya da en azından ona karşı çıkmamaya mecbur bırakıldı. Sustuğunda “yandaş, vatan haini” yaftası yiyor, tarafını netleştirmezsen bir anda şüpheli konumuna düşüyorsun.  Konuşmak artık bir fikir alışverişi ya da özgür bir ifade değil, adeta bir sadakat yemini haline geldi. Sessizlik, bir bireyin en doğal hakkı olmaktan çıkıp bir suç isnadına, hatta düşmanlık işaretine dönüştü. Bu baskı, açık bir emirle değil, insanların “aman yanlış anlaşılmayayım” kaygısıyla kendi kendilerini sansürlemesiyle işliyor. Sosyal medya linçleri, mahalle baskısı ve dijital kalabalıkların sorgulayıcı “Neden sustun?” soruları, bireyi otokontrole zorluyor. Bu “konuşma mecburiyeti”, sadece kişinin ifadesine değil, toplumun tüm dokusuna zarar veriyor; ya “biz”den olacaksın ya da “siz”e itileceksin, gri alan diye bir şey bırakılmıyor. Böylece kutuplaşma, siyasi bir meseleden çıkıp kültürel, ahlaki ve hatta varoluşsal bir uçuruma dönüşüyor. Neden Saraçhane’ye Destek Vermiyor, İmamoğlu’nu Savunmuyorum? Peki, bu dayatmacı atmosferde neden Saraçhane’ye destek vermiyor, İmamoğlu’nu savunmuyorum? Çünkü Ekrem İmamoğlu’ndan asla bir halk kahramanı çıkmaz! Kanamalı egosu, kurnaz kasaba tüccarı tavırları, hakkında tutuklanmasına yol açan izah edemedikleri yolsuzluk iddiaları, yabancı diplomatlar ve siyasilerle olan göze batan yakınlığı ve kendisine karşı çıkanlara yönelik kontrolsüz öfkesi… Bunların hiçbiri Anadolu’nun kahramanlık anlayışına uymuyor. Muhalifler “tutuklama hukuki değil” diye feveran ederken, dosyanın içeriğine dair tek bir somut savunma getirmiyorlar; “Yolsuzluk yok” diyemiyor, “Sizinkiler de çalıyor”la konuyu geçiştirip adeta sorgulamadan kaçıyor.Makul bir yorum yapmaya kalkanlar bile “Önce lanetle” diye sıkıştırılıyor, fikirlerini özgürce ifade etmek yerine bir safa yerleşme telaşına düşüyor.  Bu, Barthes’in işaret ettiği faşizmin ta kendisi: Ne düşüneceğini, ne söyleyeceğini dikte etmek. “Bizim çocukların” CHP’nin miskin laiklerinin birikmiş öfkesini kullanmak için sahneye sürdüğü bu proje, ne bir ayaklanmaya, ne ulusal çapta bir tepkiye, ne de hükümeti devirmeye dönüşür. İmamoğlu yanlış bir isim, defolu bir seçim ekonomisi… CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Saraçhane’de otobüs üstündeki amigoluğu ölçüsü her geçen gün artan nefret söylemleri öyle bir boyuta ulaştırıldı ki “Cumhurbaşkanının annesine küfürlerin edilmesine kadar vardı gelinen bu nokta itibariyle protestolar sadece nefreti körüklemekten başka bir işe yaramaz.  Ben diyorum ki: Biz en iyisine layığız, defolu bir figürü kahraman diye dayatmalarını kabul etmiyorum. İmamoğlu için yürüdüğünüz bu yoldan çok yakında “Vay be, biz bu adam için mi zaman harcadık?” diyerek pişmanlıkla döneceksiniz. 
Ekleme Tarihi: 25 March 2025 - Tuesday

Sizinkiler de Çalıyor Argümanı, İmamoğlu'nu Aklamaya Yeter mi?

31 Mayıs 2023 tarihinde “Muhalif Kanadın Cehalet ve Vandallığı Neyle İzah Edilebilir? https://www.gazetedegisim.com/yazar/kerem-iric/muhalif-kanadin-cehalet-ve-vandalligi-neyle-izah-edilebilir-781-kose-yazisi başlıklı bir yazı kaleme almış; “Karanlıktan boğulmuş ve umudunu kaybetme noktasındaki insanların en hassas olduğu noktalardan girip, makul ve mantıklı şeyler öneriyormuş gibi görünerek aslında duygu ve hisleri sömürmek suretiyle farklı bir cephede yeni bir karanlığın ateşini yakmanın çirkefliğine dayanamıyorum” demiştim. Bugün yine benzer bir tabloyla karşı karşıyayız

Ekrem İmamoğlu’nun “yolsuzluk” soruşturması kapsamında tutuklanması sonrası ortaya çıkan tablo, beni yeniden muhalif kanadın cehalet ve vandallığını sorgulamaya itti. Roland Barthes’in “Faşizm, susturmak değil, söylemeye zorlamaktır” sözü, bu süreci çarpıcı bir şekilde açıklıyor. Tutuklamanın ardından toplumda bir anda herkes İmamoğlu’nu savunmaya ya da en azından ona karşı çıkmamaya mecbur bırakıldı. Sustuğunda “yandaş, vatan haini” yaftası yiyor, tarafını netleştirmezsen bir anda şüpheli konumuna düşüyorsun. 

Konuşmak artık bir fikir alışverişi ya da özgür bir ifade değil, adeta bir sadakat yemini haline geldi. Sessizlik, bir bireyin en doğal hakkı olmaktan çıkıp bir suç isnadına, hatta düşmanlık işaretine dönüştü. Bu baskı, açık bir emirle değil, insanların “aman yanlış anlaşılmayayım” kaygısıyla kendi kendilerini sansürlemesiyle işliyor. Sosyal medya linçleri, mahalle baskısı ve dijital kalabalıkların sorgulayıcı “Neden sustun?” soruları, bireyi otokontrole zorluyor. Bu “konuşma mecburiyeti”, sadece kişinin ifadesine değil, toplumun tüm dokusuna zarar veriyor; ya “biz”den olacaksın ya da “siz”e itileceksin, gri alan diye bir şey bırakılmıyor. Böylece kutuplaşma, siyasi bir meseleden çıkıp kültürel, ahlaki ve hatta varoluşsal bir uçuruma dönüşüyor.

Neden Saraçhane’ye Destek Vermiyor, İmamoğlu’nu Savunmuyorum?

Peki, bu dayatmacı atmosferde neden Saraçhane’ye destek vermiyor, İmamoğlu’nu savunmuyorum? Çünkü Ekrem İmamoğlu’ndan asla bir halk kahramanı çıkmaz! Kanamalı egosu, kurnaz kasaba tüccarı tavırları, hakkında tutuklanmasına yol açan izah edemedikleri yolsuzluk iddiaları, yabancı diplomatlar ve siyasilerle olan göze batan yakınlığı ve kendisine karşı çıkanlara yönelik kontrolsüz öfkesi… Bunların hiçbiri Anadolu’nun kahramanlık anlayışına uymuyor. Muhalifler “tutuklama hukuki değil” diye feveran ederken, dosyanın içeriğine dair tek bir somut savunma getirmiyorlar; “Yolsuzluk yok” diyemiyor, “Sizinkiler de çalıyor”la konuyu geçiştirip adeta sorgulamadan kaçıyor.Makul bir yorum yapmaya kalkanlar bile “Önce lanetle” diye sıkıştırılıyor, fikirlerini özgürce ifade etmek yerine bir safa yerleşme telaşına düşüyor. 

Bu, Barthes’in işaret ettiği faşizmin ta kendisi: Ne düşüneceğini, ne söyleyeceğini dikte etmek. “Bizim çocukların” CHP’nin miskin laiklerinin birikmiş öfkesini kullanmak için sahneye sürdüğü bu proje, ne bir ayaklanmaya, ne ulusal çapta bir tepkiye, ne de hükümeti devirmeye dönüşür. İmamoğlu yanlış bir isim, defolu bir seçim ekonomisi… CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Saraçhane’de otobüs üstündeki amigoluğu ölçüsü her geçen gün artan nefret söylemleri öyle bir boyuta ulaştırıldı ki “Cumhurbaşkanının annesine küfürlerin edilmesine kadar vardı gelinen bu nokta itibariyle protestolar sadece nefreti körüklemekten başka bir işe yaramaz. 

Ben diyorum ki: Biz en iyisine layığız, defolu bir figürü kahraman diye dayatmalarını kabul etmiyorum. İmamoğlu için yürüdüğünüz bu yoldan çok yakında “Vay be, biz bu adam için mi zaman harcadık?” diyerek pişmanlıkla döneceksiniz. 

Yazıya ifade bırak !