Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından proje okullarına yönelik yapılan öğretmen değişiklikleri, tüm Türkiye’de olduğu gibi Çanakkale’de de özellikle Fen Lisesi ekseninde kamuoyunun gündemine oturdu. Oysa Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in de ifade ettiği gibi bu değişiklikler bir gecede alınmış kararlar değil. Süreç, daha ocak ayında kamuoyuna duyuruldu ve hatta geçen yıl ertelendi. Değişiklikler, öğretmenlerin dönem ortasında değil, eğitim öğretim yılı sonunda yer değiştireceği şekilde planlandı. Yani kimse apar topar görevinden alınmıyor.
Toplamda 38 bin öğretmenin büyük kısmı yerinde kalırken, yalnızca norm fazlası durumunda olan 6 bin öğretmenin görev yeri değişecek. Ancak bu teknik ve uzun süredir planlanan düzenleme, ne yazık ki ideolojik ve siyasi bir tartışmanın ortasına çekildi. CHP Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan’ın “gece yarısı sürgünleri” gibi dramatik söylemleriyle konuyu Meclis’e taşıması, eğitim gibi hassas bir alanın siyasete alet edilmesine neden oluyor. Oysa proje okulları belirli kurallarla işleyen ve başvuru sürecinde bu kuralları açıkça beyan eden bir sistemdir.
Kural Ne Diyor? Proje okul sistemine göre öğretmenler dört yıllığına atanır ve bir okulda en fazla sekiz yıl görev yapabilir. Gerekirse bu süre iki yıl uzatılabilir. Bu öğretmenler bu okullarda kalıcı değil, rotasyon esastır. Bakanlık da bunu, "akademik başarıyı, yenilenmeyi ve verimliliği sağlamak" amacıyla hayata geçiriyor. Hal böyleyken “gece yarısı sürgün” gibi tanımlamalar hem maksatlı hem de öğretmenlik mesleğinin itibarına zarar veriyor.
Bu süreç, eğitim sisteminde yıllardır konuşulmayan bir konuyu da tekrar gündeme taşıdı: Aynı okulda 10, 20, hatta 40 yıl boyunca görev yapmanın “kazanılmış bir hak” gibi görülmesi. Sormak gerekiyor: Okullar babamızın çiftliği mi? Proje okul sistemine gönüllü olarak giren öğretmenler bu kuralları bilmiyor muydu?
Rotasyon Yerinde Bir Adım Bakan Yusuf Tekin’in önerdiği bir diğer sistemsel değişim de öğretmen rotasyonu. Eğer Türkiye genelinde, aynı il içerisinde adil ve planlı bir sirkülasyon sağlanırsa, sadece “iyi” olarak görülen okullarda uzun yıllar görev yapanlarla, zorlu koşullarda çalışan öğretmenler arasındaki adaletsizlik de ortadan kalkacaktır. Çünkü 40 yıl aynı okulda görev yapmak ne öğrenciye ne de öğretmene fayda sağlar. Proje okulları bu rotasyonun küçük bir denemesidir. Bu yüzden yaşanan protestoları, sistemsel değişime karşı gösterilen bir direnç olarak okumak gerekir.
Kamuoyunda Güven Nasıl Sağlanır? Bu noktada yapılacak en doğru eleştiri şudur: Proje okullarına öğretmen atamalarında yalnızca hizmet puanı değil, aynı zamanda yazılı ve sözlü sınav gibi akademik ve ölçülebilir kriterler esas alınmalıdır. Bu süreçler şeffaf bir biçimde yürütülmeli, böylece torpil, sendika etkisi ya da siyasi yakınlık gibi söylentilerin önü alınmalıdır. Çünkü bu okullar, bu ülkenin en parlak beyinlerinin yetiştirildiği yerlerdir ve hiçbir ideolojik ya da siyasi gölgenin altında kalmamalıdır.
Etik Tartışmalar da Gerekiyor Meseleye yalnızca sistemsel değil, ahlaki olarak da bakmak zorundayız. Çanakkale Fen Lisesi özelinde konuşacak olursak, bazı öğretmenlere şu soruyu yöneltmek gerekir: Kendi öğrencinize mesai saatleri dışında özel ders vermeniz ne kadar doğru? Bu etik midir? Adil midir? Aynı çocuğun hem sınıf öğretmeni hem de özel ders hocası olmak, diğer öğrenciler açısından açık bir haksızlığa yol açmaz mı? Fen Lisesi’nde öğretmen olmak, özel ders piyasasında tercih edilmek için bir avantaja dönüşmemeli. O yüzden artık biraz da başkaları görev alsın.
“Köy Enstitüleri ruhu” gibi sloganlar üretmek kolay. Ancak bugün o ruhun mirasına sahip çıktığını iddia eden pek çok kişi, taşradaki çocuklarla değil, en başarılı öğrencilerle çalışmak için proje okullarına geçmeye çalışıyor. Fen Lisesi’nde çalışmak kolay, o çocuklar zaten başarılı. Asıl başarı, başarı ortalaması düşük bir okulda fark yaratmaktır.
Eğitimi Siyasete Kurban Etmeyelim Bu bağlamda CHP’nin konuyu Meclis’e taşımasını ve süreci ideolojik bir mücadeleye dönüştürmesini doğru bulmuyorum. Eğitim gibi hassas bir alanda siyaset yapmak, en çok da çocuklarımıza zarar verir. Bugün doğru bir uygulamanın, yanlış yöntemlerle heba edilmesini izliyoruz. Bu yüzden sürece değil, yönteme bakmak gerekiyor. Eleştirilecek bir şey varsa, o da bu sürecin şeffaflıkla ve güvenilir ölçütlerle yürütülüp yürütülmediğidir.
Ama unutmayalım: Okullar ne kişisel ikbal alanıdır ne de birilerinin tapulu malı. Eğitimde adalet, şeffaflık ve liyakat her şeyden önemlidir. Ve bu ilkeler sadece çocuklarımızın değil, ülkemizin de geleceğini belirleyecektir.