"Çanakkale'ye 50 Dönümlük Hayvan Dostu Merkez"
Yazıya başlamadan önce Çanakkale’ye kazandırılan çok önemli bir yatırımın müjdesini bir not olarak paylaşıp asıl konumuza geçmek isterim. İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan bayram tatilini Çanakkale’de geçirdi ve birçok programa katıldı, kamu kurum müdürleriyle, belediye başkanları ve muhtarlarla bir araya geldi, şehrin sorunlarına dair notlarını aldı. Turan, İçişleri Bakanlığınca yapımına başlanan Geçici Sokak Hayvanları Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni duyurarak, “Şehrimizin sokaklarında sahipsiz hayvan istemiyoruz. Hayvanlarımız ya sahiplendirilecek ya da bakım merkezlerinde olacak,” dedi.
Çanakkale Valisi Ömer Toraman ile inşaat alanında incelemelerde bulunan Turan, 50 dönümlük orman arazisine kurulacak merkezin, AFAD’ın 35 konteyneri, ameliyathane, veteriner ve yem depolarıyla donatılacağını belirtti. İki etapta tamamlanacak projede israfın önlenmesi için lokantaların yemek artıklarını çöpe atmaması çağrısında bulunan Turan, “Bizim için başlanılan iş, biten iştir,” diyerek kamu ve sivil toplum kuruluşlarını iş birliğine davet etti. Çocukların sokaklarda güvensiz olmasını istemediklerini vurgulayan Turan, medeni ülkelerdeki standartları Türkiye’ye taşımayı hedeflediklerini ifade etti ve projeye emeği geçenlere teşekkür ederek Çanakkale’ye hayırlı olmasını diledi.
"25 Yıldan Bu Yana Biz Bu CHP Böyledir Arkadaşlar Dediğimizde..."
İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan’ın CHP’nin sokak eylemleri ve boykot hamlelerine dair değerlendirmeleri, siyasetin son dönemdeki siyasetin son zamanlardaki karışık ve istikrarsız durumunu gözler önüne seriyor. Turan, Ezine’de yaptığı konuşmada, “25 yıldan bu yana biz bu CHP böyledir arkadaşlar dediğimizde, inanmayan arkadaşlarımız son 15 günde bunların gerçek yüzlerini gördüler. Mahalle baskısı ne demekmiş, toplumu ikiye bölmek ne demekmiş, kendi gibi düşünmeyenlere nasıl zulüm edilirmiş, kendi gibi paylaşım yapmayanlara nasıl linç yapılırmış, hepsini gösterdiler. Siyasi kavganın bedeli esnafa ödetilmez,” diyerek CHP’nin stratejisini sert bir dille eleştirdi.
Boykot eylemlerine yönelik ise şu çarpıcı ifadeleri kullandı: “Esnafa karşı bir boykot eylemi başladı. Tam da o yüzden buradayız. Siz boykot yapın, biz esnafın yanındayız diyoruz. Siz boykot yapın, biz ekmekle, terle uğraşılmaz, yanlış yapıyorsunuz demek için buradayız. Neyin boykotunu yapıyorlar? Fahiş fiyatı mı protesto ediyorlar, yabancı mallarını mı, bozuk ürünleri mi, neyi protesto ediyorlar? Yapılan işin ne olduğunu gördünüz? Türk mallarının, Türk üreticilerinin ürünleri boykot ediliyor. Biz yıllarca İsrail mallarına karşı boykot yapalım derken ağzını açmayan insanlar, bugün tutup Türk esnafının mallarını boykot yapmasını ibretle izliyoruz.” Turan’ın, “Hukuki süreci hukukçularınızla yürütürsünüz. İnsanları sokaklara döküp karşı karşıya getirerek, ülkemizin refahı için çabalayan üreticilerimizi hedef alarak süreci yürütemezsiniz,” sözü, bu hamlelerin akıl dışı bir boyuta vardığını ortaya koyuyor.
"AK Parti Tabanı Konsolide Oldu"
Turan’a katılmamak elde değil; Peki CHP bu eylemlerinden istediğini elde edebildi mi? CHP’nin son iki haftadaki eylemleri, AK Parti’ye birden fazla cephede kazanım sağladı ve muhalefeti kendi kalesine gol atmış bir takıma çevirdi. İlk olarak, AK Parti tabanı konsolide oldu. Tehdit algısı, uzun süredir dağınık, küskün ve kararsız bir seçmen profilini yeniden Recep Tayyip Erdoğan etrafında bir araya getirdi. CHP’nin “siyasi operasyon” diye feveran ettiği konular, AK Parti’ye yakın medyanın yolsuzluk iddialarını her gün manşetten vermesiyle buharlaştı. Gündem kontrolü, muhalefetin elinden kayıp gitti.
"Şiddet Eylemleri Algısı, Vatanseverlik Hassasiyeti Yüksek Seçmenleri Yeniden Cumhur İttifakı'na Yöneltti"
Sokak eylemleri, kararsız seçmen üzerinde de ters tepti. “Şiddet eylemleri” algısı, vatanseverlik hassasiyeti yüksek seçmenleri yeniden Cumhur İttifakı’na yöneltti. Polise yönelik saldırılar, bu kesimde asla kabul görmedi ve millet, devletin yanında saf tuttu. Boykot çağrısı ise tam bir fiyasko oldu. Halk, bu çağrıya kulak asmadı; hatta bazı yerlerde satışlar artarak ekonomik göstergeler AK Parti’nin lehine döndü. Erken seçim tartışmaları rafa kalktı; muhalefetin sokak hareketleri, milletin gözünde “kaos ortamı” yaratma isteği olarak okundu ve bu, Erdoğan’a duyulan güveni pekiştirdi. Devlet refleksi yeniden sahaya indi; valiler, emniyet ve medya, koordineli bir şekilde devletin güçlü olduğunu dosta düşmana gösterdi.
"Özgür Özel’in Çağırdığı Kitleyi Yönetememesi, Sokak Stratejisini Bir Suç Unsuruna Dönüştürdü"
Muhalefet bu süreçte kendini kriminalize etti. Özgür Özel’in çağırdığı kitleyi yönetememesi, sokak stratejisini bir suç unsuruna dönüştürdü. Kutuplaşma ise yeniden derinleşti. Seçim sonrası yumuşayan “biz ve onlar” ayrımı, CHP’nin hamleleriyle keskin bir bıçak gibi geri döndü. Siyaset üretmesi gereken bir parti, sürekli pozisyon açıklamak zorunda kaldı. Boykot ettiği markaları bir gün sonra listeden çıkarması, ciddiyetini yerle bir etti. Daha da kötüsü, CHP’nin faşizan geçmişi yeniden hatırlandı. Tehditkâr söylemler, özgürlükçü seçmende tepki uyandırdı. Sosyal medyadaki linç kültürü ve oktroll ordusunun baskısı, konuşmayı bir fikir alışverişinden çıkarıp sadakat yeminine çevirdi. Sessizlik, bireyin hakkı olmaktan çıktı; suçlama ve düşmanlık işareti haline geldi. “Neden sustun?” sorusu, insanları otokontrole zorladı ve gri alanlar yok edildi: Ya “biz”densin ya da “siz”densin.
"Bu Süreç Bir Akıl Tutulmasıdır"
Turan’ın da haklı olarak altını çizdiği gibi, bu süreç bir akıl tutulmasıdır. CHP, sokakla ve esnafı hedef alarak değil, hukuki zeminde mücadele etmeliydi. Maalesef kutuplaşma, siyasi bir mesele olmaktan çıkıp kültürel ve ahlaki bir yarılmaya dönüşüyor.
Yazıyı Turan’ın Ezine’de yaptığı konuşmadaki şu sözle bitireyim: “Kurt, tuttuğu dağı, pusuya düştüğü ovayı, sırtını dayadığı kayayı asla unutmazmış. Ne biz Ezine’yi unuttuk ne de Ezine bizi…”