Bugün klavyemin başına, içimde buruk bir öfke ve derin bir hayal kırıklığıyla oturuyorum. Haberlerde okuduğumuz, satır aralarında hissettiğimiz bir vicdan yarası var ki, görmezden gelmek mümkün değil. Çanakkale Belediyesi'nde uzun yıllar emek vermiş, şehrin hafızasına dokunmuş bir isim olan Alper Usta, haksız ve hukuksuz bir şekilde görevinden uzaklaştırıldı.
Alper Usta’yı tanırım. Mahallelerimiz, dünya görüşlerimiz farklı olsa da, sokakta karşılaştığımızda selamlaşır, bazen politik göndermelerle ayaküstü sohbet ederiz. Hani bazı insanlar vardır, bakarsınız ve içinizden “Bu adam iyi bir adam” dersiniz; işte Alper, tam da o adamlardan biridir. Bugün onun yaşadığı haksızlığa karşı yükselen sesine kulak vermek, hepimizin insanlık borcudur.
Bu olayın perde arkası, basit bir işten çıkarılmanın çok ötesinde. Alper’in yaşadıkları, 23 Mart 2025 günü, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere Çataltepeliler Derneği’nde yapılan ön seçimle başlıyor. Alper ve eşi, CHP üyesi olarak Ekrem İmamoğlu’na destek vermek üzere sandığa gidiyor. Ancak oy kullandıktan sonra, yüzlerce insanın arasında, hem de eşinin yanında, Muharrem Erkek’in “adamı” olarak bilinen ve belediye şirketi yönetiminde yer alan bir kişi tarafından açıkça tehdit ediliyor:
“Sen çok havalandın, gününü göreceksin, bunun hesabını vereceksin!”
Bu sözler bir kadının, bir annenin, Alper’in eşinin yanında sarf ediliyor. Hangi delikanlıya yakışır, bir kadının yanında racon kesmek? Hangi etik değer, bir insanın onurunu bu şekilde ayaklar altına almayı mazur görebilir? Alper, bu tehdit ve hakaretlerin ardından kısa süreli bir tartışma yaşanıyor ve bazı sözler söyleniyor ama söylemediği sözler de kendisine mal edilerek, iftiralarla hatta öyle ki bu o sözleri size söyledi denilerek. Belediye Başkanı Muharrem Erkek’e yanlış eksik ve yanlış aktarılıyor. Üstelik eşinin çığlıkları, “Çıkalım buradan, gidelim Alper” diyerek korkuyla ona bakışları, bu iftiraları taşıyanlar tarafından görmezden geliniyor.
Bu olay bir tartışmadan ibaret değil; bir mobbing, bir ayak kaydırma, bir güç gösterisi. Alper’in ifadesiyle, “Belediye içinde ve dışında size yakın olan bir grup, problemler silsilesi yaratıyor ve bu, size zarar veriyor.” Peki bu grup kim? Alper’in işten çıkarılmasını sağlayanlar, onun söylemediği sözleri çarpıtarak, bir ailenin ekmeğiyle oynayanlar kimler? Ve neden, Çanakkale Belediyesi, 13 yıllık bir emekçinin savunmasını almadan, bir SMS ile işine son verecek kadar vicdansız bir tavır sergiliyor?
2013 yılından beri belediyenin çeşitli kademelerinde liyakatle görev yapmış, Kent Konseyi Genel Sekreterliği, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, “Senin Hikayen” programıyla belediyenin YouTube kanalında kent belleğine katkı sunmuş, Afet İşleri Müdürlüğü’nde ulusal ve uluslararası platformlarda şehri temsil etmiş bir emekçi Alper. Şimdi soruyorum sizlere: Böylesine değerli bir insanın hiçbir gerekçe gösterilmeden, savunma hakkı dahi tanınmadan bir mesajla işten çıkarılması hangi vicdana sığar? Hangi adalet terazisine vurulabilir bu durum?
Daha da vahimi, Alper’in işine son verilen belediye şirketinin yönetimi. Hatırlayın, Sayın Belediye Başkanı Muharrem Erkek, çaycısı ve şoförünün yönetim kurulu üyesi yapılmasını “Bu arkadaşlar yıllardır belediyeye emek verdi, biraz da para kazansınlar istedik” diyerek savunmuştu. Peki Alper Usta, bunca yıllık emeğiyle bu “para kazanmayı” hak etmiyor muydu? Yoksa burada başka, siyasi hesaplar mı dönüyor?
Alper’in basın açıklamasında altını çizdiği bir diğer nokta ise kan donduracak cinsten: “Hakkımı koruması gereken sendika ses çıkarmadı.” DİSK Genel-İş… Adınız batsın! Alper her ay maaşından kesilen aidatlarla sizin hakkını hukukunu savunmanızı bekledi. Peki siz ne yaptınız? Belediye ile kötü olmamak adına sus pus oldunuz. Sendika başkanının Alper’e özelde söylediği o utanç verici sözler (“Sen bu tartışmadan sonra işinde kalabileceğini mi düşünüyorsun?”) sendikacılık anlayışınızın ne kadar yozlaştığını gözler önüne seriyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmazsınız ama iş emekçinin hakkını savunmaya gelince üç maymunu oynarsınız.
“İşten çıkarıldığımı telefonuma gelen mesaj ile öğrendim.”
İyi insan olmanın ölçülerinden biri de ayrılık anındaki tavırdır derler. Koskoca belediyede Alper’i karşısına alıp da insanca konuşacak bir kişi bile mi kalmadı? Bir mesajla bir insanın ekmeğiyle oynamak hangi insanlığa sığar? Hani siz emekçi dostuydunuz? Hani ekmekten yanaydınız? Alper size ne yaptı da bu muameleyi reva gördünüz? Tek suçu, seçimde size yalakalık yapmamak mıydı? Gücünüz gariban Alper’e mi yetti? Seçimden önce size ağız dolusu küfürler edenler bugün yanınızda kol kola gezerken bu yapılan ayıp değil midir?
Ve o tehditler... “Sen gününü göreceksin, bunun hesabını vereceksin.” Bir kadının yanında racon kesmek hangi delikanlılığa sığar? Ayıptır, yazıktır. Unutmayın, yaşattığını yaşamadan ölmezmiş insan. Ölüm var!
Bayram öncesi işten çıkarılan Alper, sessizliğini koruyarak Sayın Erkek’e ulaşmaya çalıştı, aracı gönderdi ama kapılar yüzüne kapandı. Randevu bile verilmedi. Şaşırdım mı? Maalesef hayır. Ama maalesef Muharrem Erkek beni bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. Yıllarca belediyeye emek vermiş bir çalışanına 15 dakika ayıramıyorsanız, ne diyebilirim ki? Tekrar ediyorum: Ölüm var arkadaşlar, ölüm var! Bu acı gerçek hepimizi yatıştırmalı, hırs gibi kötü duygulardan arındırmalı. Ama görünen o ki, tam tersi oluyor.
Yapmayın, etmeyin! Bu zorlu ekonomik krizde, hırslarınıza yenik düşerek Alper’i eşini ve küçücük çocuğunu mağdur etmeyin. Allah bunun hesabını sorar.
Alper belki bu tür oyunlara eyvallah etmezdi ama ortada bir aile, bir çocuk var. Behçet Necatigil’in o unutulmaz dizesi geliyor aklıma:
“Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı.”
Bu dizenin karşısına yazılabilecek tek bir kelime var: Ekmek.
Sayın Muharrem Erkek, bu şehir size emanet edildi. Tıpkı Ülgür Gökhan’a emanet edildiği gibi. Hepimizin hakkını korumak, herkese eşit yaklaşmak sizin sorumluluğunuzda. Alper Usta’ya kulak verin. Yapılan haksızlığı giderin ve Çanakkale’nin vicdanını rahatlatın. Unutmayın, adalet er ya da geç tecelli eder. Ve eninde sonunda hepimiz o büyük mahkemeye hesap vereceğiz.
Bu serzenişi Dücane Cündioğlu’nun sözleriyle bitireyim bu sözler sizedir büyük adamlar; Kudret, sadece yapmaya değil, yapmamaya da muktedir olanın sıfatı. İktidarın başlıca vasfı, eyleyip eylememe kudretidir. Kudret, arzu ettiğini avucunun içine alabilmek kadar, onu elinin tersiyle itebilmektir de. Marifet, arzu etmediğini geri çevirmekte değil, bilâkis çıldırasıyla arzu ettiğinden, hakkında deli divane olduğundan vazgeçmekte. Vazgeçmek kolay mı?