Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

AK Parti Çanakkale Teşkilatlarına Bir Mesaj, Küçük Hesapların Büyük Mahcubiyeti Olur

Dikkatimi çeken bir tablodan bahsedip sonra ortaya bir şeyler söylemek istiyorum. Başta kendim olmak üzere herkesin bu söylediklerimden kendine pay çıkarmasını, biraz olsun özeleştiri yapmasını umuyorum. Bayram tatili boyunca Çanakkale’de, özellikle Lapseki’de yaşananlar hem bir hemşerilik hikayesi hem de insan ilişkilerindeki samimiyetin, vefanın sorgulanması gereken bir ayna gibi duruyor önümüzde.  İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan, bayram tatilini memleketi Çanakkale’de geçirdi. Lapseki’deki baba ocağında bayram namazını kıldı, şehirle iç içe oldu, çeşitli programlara katıldı. Lapseki’de namaz sonrası başta vatandaşlar olmak üzere, kaymakamdan bürokratlara, İYİ Partili Lapseki Belediye Başkanı’ndan eski siyasetçilere, AK Parti İlçe Başkanı Ahmet Evran’a, İl Genel Meclis Üyeleri Halil Özer ve Murat Gürşen’e kadar geniş bir yelpazede bayramlaşma gerçekleşti. Ardından kaymakamlığın belediye sosyal tesislerinde düzenlediği bayramlaşma programında geçildi. Sonrasında Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yeni yaptırdığı Gençlik Merkezi ziyaret edildi, TÜMAD Madencilik’in Lapseki’ye kazandırdığı anaokulu gezildi. Güzel bir bayram günü, memleket havası, hemşerilik ruhu… Buraya kadar her şey doğal, her şey olması gerektiği gibi. Fakat iş sosyal medyaya gelince, tablo biraz değişiyor. İYİ Partili Belediye Başkanı ve İl Genel Meclis Üyesi Halil Özer, bu anları sosyal medya hesaplarından paylaştı. Ama ne hikmetse, AK Parti Lapseki İlçe Başkanı Ahmet Evran ve İl Genel Meclis Üyesi Murat Gürşen bu fotoğrafları paylaşamadı. Dikkat edin, paylaşmadı değil paylaşamadılar! Neden mi? Sanırım “Aman İl Başkanı kızar, aman milletvekili bozulur” diye bir ikilemde kaldılar. Gerçekten kızar mı, bozulur mu bilmem ama son dönemde bu tür çekincelerle hareket edenlerin sayısı artıyor gibi. Peki, böyle bir ikilemde kalmaya gerek var mı? Doğru birdir; kalbinizden geçen doğruyu yapın, yeter. Kızarlar diye düşünmeye ne hacet? Halil Özer’in yaptığı paylaşımı İYİ Partili Belediye Başkanının yaptığını siz neden yapamadınız? Protokol kurallarına farklı hesaplara boğulmaya lüzum yok. Bülent Turan’ın tüm unvanlarını bir kenara koyun; bu adam sizin hemşeriniz. Daha düne kadar Çanakkale sınırlarına girse, “Bir elini sıkalım, bir fotoğrafa girelim” diye birbirinizi ezerdiniz. Yapmayın böyle ufak hesaplar, yarın mahcup olursunuz.  Bu sadece bir örnek değil, bir zihniyet meselesi. Mesela, eski İl Başkanı Naim Makas’ın MKYK üyesi seçilmesi sonrası AK Parti İl Başkanlığı’nın kurumsal sayfası ancak dört gün sonra bir tebrik mesajı yayımlayabildi. Onlar da belli ki aynı ikilemde kalmış, “Ayhan Bey’i kızdırmayalım” diye düşünmüşlerdi. Oysa Naim Makas’ı ilk tebrik eden kişi Ayhan Gider’di. Daha o akşam telefon açıp “Hayırlı olsun Naim’im” demişti Yazının bundan sonraki bölümünde Üstat İbrahim Tenekeci’den alıntılar yaparak devam edeceğim.  Vefa bahsine girelim kimse vefasız olduğunu kabul etmez. Herkesin kendine göre “haklı bir gerekçesi” vardır. Hatta en büyük nankörlüklerin içinde olanlar bile vefadan dem vurabilir. Ama vefa, kendini bilmektir; dönüp bakmak, unutmamaktır. Bize düşen, her türlü olumsuzluğa rağmen o vefa yokuşunu çıkmaya çalışmaktır. Yokuşun sonunda güzel bir şey olmayabilir, olsun. Yaptığımız iyilikler, verdiğimiz emekler bir alacak hanesine yazılmaz belki, ama vefa diye bir şey varsa ki var işte o beklenir. Sosyal medya artık üzüntü veriyor. İyi bildiğimiz, emin olduğumuz insanların bile şu veya bu gerekçeyle birbirini hedef alması, geldiğimiz noktayı gösteriyor. Adeta bir işaretleme, etiketleme, rencide etme yarışı içindeyiz. Fitne kapısı açıldığında, o kapıdan neler girer, neler çıkar, tahmin bile edemezsiniz. Günün sonunda kazançtan çok kayıp olur. Yetenekli olanın, liyakat taşıyanın, şahsiyet gösterenin üstünü değil, altını çizmeliyiz. Önde olanı düşürmek bizi birinci yapmaz. Yukarıdakini aşağı çekerek zirveye çıkamayız. Saygın insanlara itibar suikastı yaparak güven kazanamayız. İkbalini maddiyatta, mevki-makamda arayanlar, bazı konularda geri kalmış kimselerdir. Zaaflar gösteriyor, sonra da “Siyasetin doğası bu” diyoruz. Oysa insanın doğası neyse, yaptığı işin doğası da odur. İyiysek iyi, değilsek değil. Bayram sabahı Lapseki’de çekilen o fotoğrafları paylaşamayanlar, acaba bugün aynaya bakıp ne görüyor? Ben de kendime soruyorum: Vefa yokuşunda nerede duruyorum? Hepimiz duralım, düşünelim. Belki o zaman daha samimi bir tablo çizebiliriz.
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2025 - Pazartesi

AK Parti Çanakkale Teşkilatlarına Bir Mesaj, Küçük Hesapların Büyük Mahcubiyeti Olur

Dikkatimi çeken bir tablodan bahsedip sonra ortaya bir şeyler söylemek istiyorum. Başta kendim olmak üzere herkesin bu söylediklerimden kendine pay çıkarmasını, biraz olsun özeleştiri yapmasını umuyorum. Bayram tatili boyunca Çanakkale’de, özellikle Lapseki’de yaşananlar hem bir hemşerilik hikayesi hem de insan ilişkilerindeki samimiyetin, vefanın sorgulanması gereken bir ayna gibi duruyor önümüzde. 

İçişleri Bakan Yardımcısı Bülent Turan, bayram tatilini memleketi Çanakkale’de geçirdi. Lapseki’deki baba ocağında bayram namazını kıldı, şehirle iç içe oldu, çeşitli programlara katıldı. Lapseki’de namaz sonrası başta vatandaşlar olmak üzere, kaymakamdan bürokratlara, İYİ Partili Lapseki Belediye Başkanı’ndan eski siyasetçilere, AK Parti İlçe Başkanı Ahmet Evran’a, İl Genel Meclis Üyeleri Halil Özer ve Murat Gürşen’e kadar geniş bir yelpazede bayramlaşma gerçekleşti. Ardından kaymakamlığın belediye sosyal tesislerinde düzenlediği bayramlaşma programında geçildi. Sonrasında Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yeni yaptırdığı Gençlik Merkezi ziyaret edildi, TÜMAD Madencilik’in Lapseki’ye kazandırdığı anaokulu gezildi. Güzel bir bayram günü, memleket havası, hemşerilik ruhu… Buraya kadar her şey doğal, her şey olması gerektiği gibi.

Fakat iş sosyal medyaya gelince, tablo biraz değişiyor. İYİ Partili Belediye Başkanı ve İl Genel Meclis Üyesi Halil Özer, bu anları sosyal medya hesaplarından paylaştı. Ama ne hikmetse, AK Parti Lapseki İlçe Başkanı Ahmet Evran ve İl Genel Meclis Üyesi Murat Gürşen bu fotoğrafları paylaşamadı. Dikkat edin, paylaşmadı değil paylaşamadılar! Neden mi? Sanırım “Aman İl Başkanı kızar, aman milletvekili bozulur” diye bir ikilemde kaldılar. Gerçekten kızar mı, bozulur mu bilmem ama son dönemde bu tür çekincelerle hareket edenlerin sayısı artıyor gibi. Peki, böyle bir ikilemde kalmaya gerek var mı? Doğru birdir; kalbinizden geçen doğruyu yapın, yeter. Kızarlar diye düşünmeye ne hacet? Halil Özer’in yaptığı paylaşımı İYİ Partili Belediye Başkanının yaptığını siz neden yapamadınız? Protokol kurallarına farklı hesaplara boğulmaya lüzum yok. Bülent Turan’ın tüm unvanlarını bir kenara koyun; bu adam sizin hemşeriniz. Daha düne kadar Çanakkale sınırlarına girse, “Bir elini sıkalım, bir fotoğrafa girelim” diye birbirinizi ezerdiniz. Yapmayın böyle ufak hesaplar, yarın mahcup olursunuz. 

Bu sadece bir örnek değil, bir zihniyet meselesi. Mesela, eski İl Başkanı Naim Makas’ın MKYK üyesi seçilmesi sonrası AK Parti İl Başkanlığı’nın kurumsal sayfası ancak dört gün sonra bir tebrik mesajı yayımlayabildi. Onlar da belli ki aynı ikilemde kalmış, “Ayhan Bey’i kızdırmayalım” diye düşünmüşlerdi. Oysa Naim Makas’ı ilk tebrik eden kişi Ayhan Gider’di. Daha o akşam telefon açıp “Hayırlı olsun Naim’im” demişti

Yazının bundan sonraki bölümünde Üstat İbrahim Tenekeci’den alıntılar yaparak devam edeceğim. 

Vefa bahsine girelim kimse vefasız olduğunu kabul etmez. Herkesin kendine göre “haklı bir gerekçesi” vardır. Hatta en büyük nankörlüklerin içinde olanlar bile vefadan dem vurabilir. Ama vefa, kendini bilmektir; dönüp bakmak, unutmamaktır. Bize düşen, her türlü olumsuzluğa rağmen o vefa yokuşunu çıkmaya çalışmaktır. Yokuşun sonunda güzel bir şey olmayabilir, olsun. Yaptığımız iyilikler, verdiğimiz emekler bir alacak hanesine yazılmaz belki, ama vefa diye bir şey varsa ki var işte o beklenir.

Sosyal medya artık üzüntü veriyor. İyi bildiğimiz, emin olduğumuz insanların bile şu veya bu gerekçeyle birbirini hedef alması, geldiğimiz noktayı gösteriyor. Adeta bir işaretleme, etiketleme, rencide etme yarışı içindeyiz. Fitne kapısı açıldığında, o kapıdan neler girer, neler çıkar, tahmin bile edemezsiniz. Günün sonunda kazançtan çok kayıp olur. Yetenekli olanın, liyakat taşıyanın, şahsiyet gösterenin üstünü değil, altını çizmeliyiz. Önde olanı düşürmek bizi birinci yapmaz. Yukarıdakini aşağı çekerek zirveye çıkamayız. Saygın insanlara itibar suikastı yaparak güven kazanamayız.

İkbalini maddiyatta, mevki-makamda arayanlar, bazı konularda geri kalmış kimselerdir. Zaaflar gösteriyor, sonra da “Siyasetin doğası bu” diyoruz. Oysa insanın doğası neyse, yaptığı işin doğası da odur. İyiysek iyi, değilsek değil. Bayram sabahı Lapseki’de çekilen o fotoğrafları paylaşamayanlar, acaba bugün aynaya bakıp ne görüyor? Ben de kendime soruyorum: Vefa yokuşunda nerede duruyorum? Hepimiz duralım, düşünelim. Belki o zaman daha samimi bir tablo çizebiliriz.

Yazıya ifade bırak !