Kerem İriç
Köşe Yazarı
Kerem İriç
 

Bu Soruda Art Niyet Var mı?

Bugün AK Parti il başkanı Yeşim Karadağ, gündeme dair değerlendirme toplantısı yaptı. Karadağ CHP’nin son dönemde HDP’lileşmesini yerden yere vurdu çok sert eleştirdi ve yerelde Ülgür Gökhan’ın nasıl HDP’li gibi davrandığını, Muharrem Erkek’in PYD seviciliğine rağmen nasıl genel başkan seçildiğinden bahsetti.  Karadağ sözlerini; “Biz Ülkemizde böyle bir ana muhalefet partisi yaklaşımı istemiyoruz ve bunu milletimizde içine sızdıramadığı için size bu ülkeyi yönetme emanetini vermiyor, vermeyecektir” diye sonlandırdı. Toplantının soru cevap kısmında ise son geçtiğimiz gün bu köşeden yazdığım o malum fotoğrafı sordum. “Eylemlerinden bu denli rahatsız olduğunuz, AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “amborgo” uyguladığı bir isimle tokalaşırken fotoğraf vermeniz doğru mu, teşkilatta ki mücadeleyi bu davranışınız kırmıyor mu?  Sizden bu fotoğrafı isteyen gazeteciye deseydiniz ki, benim kadın belediye meclis üyeme hakaretler eden, HDP barajı geçtiği için pilav dağıtan, Cumhurbaşkanım tavır aldığı bir adamla ben fotoğraf vermem ve bu sözleriniz gazetede manşet olsaydı olmaz mıydı?” Sormaz olaydım, bir süredir bazı yayın organlarında kendisi hakkında çıkan olumsuz haberlerin de etkisinden olsa gerek adeta açtı ağzını yumdu gözünü…! Bu fotoğrafı kullanarak fitne sokmaya çalışıyorlar dedi. Hatta senin bu sorunda da art niyet arıyorum dedi…! Lakin ben bu sorumla kendisine bu iddiaların önüne geçmesi için adeta bir pas attım ama Karadağ golü bana atmaya çalıştı ne diyeyim canı sağ olsun! Karadağ, verdiği fotoğrafı, bizler siyasetçiyiz, kavga ederiz ama günün sonunda böyle fotoğraflarda verebiliriz, bu fotoğraf bir anlaşma değildir diye savundu. Hatta Karadağ, “HDP barajı geçtiği için pilav dağıtan, Cumhurbaşkanım tavır aldığı bir adamla ben fotoğraf vermem!” demediği mi nereden biliyorsun dedi! Peki diyeceksiniz ki Kerem sen neden bu konuya bu kadar takıldın. Benim bu konuya bu kadar takılmış olmamın sebebi net olarak şudur. Bu tespiti mi geçtiğimiz gün Karadağ’ın yeni yönetim kurulunu tanıttığı toplantıda da yaptım. Dedim ki, Çanakkale’de CHP diye bir parti kalmadı, önce tehditle, şantajla, rüşvetle delegeleri satın aldılar sonra o delegelerin oylarıyla merkez ilçe ve il başkanlığı seçimlerini kazandılar. Kim kazandı Ülgür Gökhan’ın “adamları” dolayısıyla Çanakkale’de Ülgür Gökhan’ı devirmek demek CHP’yi devirmek demektir. Karadağ’da hak verdi evet dedi devireceğiz dedi…!İyi de böyle mi devireceğiz! Ülgür Gökhan kendisine “muhalif” olan gazetelere maddi, manevi ambargo uyguluyor. Bu ambargoya maruz kalanlardan birisi de benim belediye üzerinden yaptığı ambargo yetmezmiş gibi birçok inşaat firması da Gökhan’a muhalifim diye aman işlerimiz belediyede takılır diyerek reklam vermiyor. Yetmiyor, yaptığım haberlerden dolayı beni savcılıklara şikâyet ediyor, dava açıyor, şahsımı hedef alan onlarca açıklamada bulunuyor. Yetmiyor, belediyeye ve Ülgür Gökhan’a yakın olan insanlar benle gizli gizli buluşuyor, görüşüyor. Kısacası “muhalifliğin” birçok yaptırımı oluyor bunlardan kesinlikle şikâyet etmiyorum. Bu benim tercihim ve sonuçlarına katlanıyorum. Peki neden? Bu mesele şahsi bir mesele değil. Ülgür Gökhan ile olan tüm sorunlarım, tüm muhalifliğim belediye başkanlığı görevi sona erdiği gün sona erecektir. Yani derdim şehri iyi yönetemeyen ve Çanakkale’ye kaybettiren Ülgür Gökhan ile belediye başkanıyla… Derdim Çanakkale’nin büyürken gelişebilmesi… Son olarak birkaç notla bitirmek isterim… Eleştiri olur, olmalıdır. İsabetli eleştiri, hakkaniyetli itiraz, nice yanlıştan dönülmesini sağlar, sağlamıştır. Nihayetinde, göz kendisini göremez. Hata insana mahsustur. Eleştiri ile düşmanlığı birbirinden ayıran temel fark, niyettir. Şahsi hesaplar, hırslar, ihtiraslar, kıskançlıklar, eleştirinin çıkış noktası olmamalıdır. Olursa, ortaya sağlıksız, hastalıklı metinler çıkar. İster siyasetçi olsun, ister gazeteci; eleştiren kişinin kendisini ‘üstün insan’ olarak görmemesi gerekir. Üstünlük takvadadır. İlim, evvela kendini bilmektir. İlaveten, insaf. Kimin Ben meseleye böyle bakıyor, bu hassasiyette yaklaşıyorum… Karınca kararınca bu “mücadeleyi” yürütürken şehri değiştirebileceğini umduğum kadroların böylesi pozları vermesi yetmezmiş gibi  bir de “fitneci, art niyetli” diye ithamlarda bulunmalarını ise vicdanlara sevk ediyorum…
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2018 - Perşembe

Bu Soruda Art Niyet Var mı?

Bugün AK Parti il başkanı Yeşim Karadağ, gündeme dair değerlendirme toplantısı yaptı. Karadağ CHP’nin son dönemde HDP’lileşmesini yerden yere vurdu çok sert eleştirdi ve yerelde Ülgür Gökhan’ın nasıl HDP’li gibi davrandığını, Muharrem Erkek’in PYD seviciliğine rağmen nasıl genel başkan seçildiğinden bahsetti.  Karadağ sözlerini; “Biz Ülkemizde böyle bir ana muhalefet partisi yaklaşımı istemiyoruz ve bunu milletimizde içine sızdıramadığı için size bu ülkeyi yönetme emanetini vermiyor, vermeyecektir” diye sonlandırdı. Toplantının soru cevap kısmında ise son geçtiğimiz gün bu köşeden yazdığım o malum fotoğrafı sordum. “Eylemlerinden bu denli rahatsız olduğunuz, AK Parti Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “amborgo” uyguladığı bir isimle tokalaşırken fotoğraf vermeniz doğru mu, teşkilatta ki mücadeleyi bu davranışınız kırmıyor mu?  Sizden bu fotoğrafı isteyen gazeteciye deseydiniz ki, benim kadın belediye meclis üyeme hakaretler eden, HDP barajı geçtiği için pilav dağıtan, Cumhurbaşkanım tavır aldığı bir adamla ben fotoğraf vermem ve bu sözleriniz gazetede manşet olsaydı olmaz mıydı?” Sormaz olaydım, bir süredir bazı yayın organlarında kendisi hakkında çıkan olumsuz haberlerin de etkisinden olsa gerek adeta açtı ağzını yumdu gözünü…!

Bu fotoğrafı kullanarak fitne sokmaya çalışıyorlar dedi. Hatta senin bu sorunda da art niyet arıyorum dedi…! Lakin ben bu sorumla kendisine bu iddiaların önüne geçmesi için adeta bir pas attım ama Karadağ golü bana atmaya çalıştı ne diyeyim canı sağ olsun! Karadağ, verdiği fotoğrafı, bizler siyasetçiyiz, kavga ederiz ama günün sonunda böyle fotoğraflarda verebiliriz, bu fotoğraf bir anlaşma değildir diye savundu. Hatta Karadağ, “HDP barajı geçtiği için pilav dağıtan, Cumhurbaşkanım tavır aldığı bir adamla ben fotoğraf vermem!” demediği mi nereden biliyorsun dedi!

Peki diyeceksiniz ki Kerem sen neden bu konuya bu kadar takıldın. Benim bu konuya bu kadar takılmış olmamın sebebi net olarak şudur. Bu tespiti mi geçtiğimiz gün Karadağ’ın yeni yönetim kurulunu tanıttığı toplantıda da yaptım. Dedim ki, Çanakkale’de CHP diye bir parti kalmadı, önce tehditle, şantajla, rüşvetle delegeleri satın aldılar sonra o delegelerin oylarıyla merkez ilçe ve il başkanlığı seçimlerini kazandılar. Kim kazandı Ülgür Gökhan’ın “adamları” dolayısıyla Çanakkale’de Ülgür Gökhan’ı devirmek demek CHP’yi devirmek demektir. Karadağ’da hak verdi evet dedi devireceğiz dedi…!İyi de böyle mi devireceğiz!

Ülgür Gökhan kendisine “muhalif” olan gazetelere maddi, manevi ambargo uyguluyor. Bu ambargoya maruz kalanlardan birisi de benim belediye üzerinden yaptığı ambargo yetmezmiş gibi birçok inşaat firması da Gökhan’a muhalifim diye aman işlerimiz belediyede takılır diyerek reklam vermiyor. Yetmiyor, yaptığım haberlerden dolayı beni savcılıklara şikâyet ediyor, dava açıyor, şahsımı hedef alan onlarca açıklamada bulunuyor. Yetmiyor, belediyeye ve Ülgür Gökhan’a yakın olan insanlar benle gizli gizli buluşuyor, görüşüyor. Kısacası “muhalifliğin” birçok yaptırımı oluyor bunlardan kesinlikle şikâyet etmiyorum. Bu benim tercihim ve sonuçlarına katlanıyorum. Peki neden? Bu mesele şahsi bir mesele değil. Ülgür Gökhan ile olan tüm sorunlarım, tüm muhalifliğim belediye başkanlığı görevi sona erdiği gün sona erecektir. Yani derdim şehri iyi yönetemeyen ve Çanakkale’ye kaybettiren Ülgür Gökhan ile belediye başkanıyla… Derdim Çanakkale’nin büyürken gelişebilmesi…

Son olarak birkaç notla bitirmek isterim…

Eleştiri olur, olmalıdır. İsabetli eleştiri, hakkaniyetli itiraz, nice yanlıştan dönülmesini sağlar, sağlamıştır. Nihayetinde, göz kendisini göremez. Hata insana mahsustur. Eleştiri ile düşmanlığı birbirinden ayıran temel fark, niyettir. Şahsi hesaplar, hırslar, ihtiraslar, kıskançlıklar, eleştirinin çıkış noktası olmamalıdır. Olursa, ortaya sağlıksız, hastalıklı metinler çıkar. İster siyasetçi olsun, ister gazeteci; eleştiren kişinin kendisini ‘üstün insan’ olarak görmemesi gerekir. Üstünlük takvadadır. İlim, evvela kendini bilmektir. İlaveten, insaf. Kimin Ben meseleye böyle bakıyor, bu hassasiyette yaklaşıyorum… Karınca kararınca bu “mücadeleyi” yürütürken şehri değiştirebileceğini umduğum kadroların böylesi pozları vermesi yetmezmiş gibi  bir de “fitneci, art niyetli” diye ithamlarda bulunmalarını ise vicdanlara sevk ediyorum…

Yazıya ifade bırak !