Kamil Ali Aşkın
Köşe Yazarı
Kamil Ali Aşkın
 

MALIN MI VAR DERDİN VAR

Türk Medeni Kanunu ( TMK ), evlilik birliği içinde edinilmiş malları ortak kabul eden sistemi, 01.01.2002 yılında yürürlüğe giren değişiklikle getirmiştir.  Hukuk sistemimizde halen yürürlükte olan bu mal rejiminin adı; “ edinilmiş mallara katılma rejimi ” şeklinde tarif edilir. Artık sosyal medya toplumun öncelikli haber kaynağı olduğundan,  takipçilerimden çok sevdiğim bir arkadaşım,  TMK’nun 218 vd. maddelerindeki, evlilik birliği sırasında yasal mal rejimi olan yürürlükteki edinilmiş mallara katılma ile ilgili düzenlemeyi,    “ evlendiği kadın tarafından hunharca ve yasal yoldan dolandırılan adamın haklı isyanı  ”  beyanı ile ironik bir şekilde eleştiren bir hesabın paylaşımını, şahsımı da haberdar etme amacı ile gönderince, bu konuda okuyucularımı bilgilendirme ihtiyacı hissettim.  Tabi sosyal medyadaki bu paylaşım, evlilik birliği içinde yürürlükteki yasal mal rejimini, bu konularda eleştiri getirilirken her zaman olduğu gibi işi magazine dökerek dikkat çekmiş, ancak gerçekleri kısmen yansıtmıştır. Hukukumuzdaki Durum   Hukukumuzda evlilik birliği içinde mal rejimini, 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisinde  “ mal ayrılığı rejimini ”  yasal mal rejimi olarak benimsemiş idi. 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda ise halen yürürlükte bulunan “ edinilmiş mallara katılma rejimi ”, yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir.  Bendenizin de mutlu evlilik hayatı 1990 yılında başladığı için, Türk Medeni Kanunu’nun iki düzenlemesini de görmüş ve yaşamış/yaşamakta olan şanslı bireylerdenim. Bu bilgilendirmeyi kaleme alırken yaptığım araştırmadan da gördüm ki, kanunlarımızdaki değişikliğe neden olan yaşanmış tecrübeler, hep güçlü Türk kadınının mağduriyeti ön kabulüne dayandırılmış. Mesela bu konuda kaleme alınmış makaleler, özellikle 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisindeki “ mal ayrılığı rejiminin ” çoğunlukla kadın eşi mağdur ettiğinin tespitini hemen gözümüzün içine sokmuştur. Hâlbuki bu düzenlemenin aksayan yönleri,              “ katkı payı davaları ” ile kökleşmiş yargı kararları neticesi, Türk Yargısı tarafından ve öğretide dengelenmeye, mağduriyetler giderilmeye çalışılmıştır.  Yürürlükte bulunan 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda ise “ edinilmiş mallara katılma ” yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Bu da çalışsın çalışmasın eşlerin evlilik birliği içinde edinilen mallara ortak olması demektir. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir. Peki, hem eski kanundaki yasal mal rejimi olan “ mal ayrılığı rejiminin ” hem de yürürlükteki kanunda yasal “ edinilmiş mallara katılma mal rejiminin ” alternatifi mal rejimleri hukuk sistemimizde yok mu ki, uygulamada yasal mal rejimlerinin eleştirisi hemen magazine düşmektedir?  Neden bunun üzerinden eşlerin birinin ( eski kanunda kadının, yeni kanunda erkeğin ) mağduriyeti devamlı gündeme getirilmektedir?  Neden toplumun temel taşı tabir edilen aile kurumunun, eşler için ekonomik açıdan aşırı güvensiz bir kurum olduğu haberleştirilerek, eşler arasında devamlı çatışma potansiyeli öne çıkarılmaktadır? Bu sorular bu günlerde aile kurumu üzerinden farklı konularla birlikte çok sorulmakta ve çeşitli cevaplar da verilmektedir. Konumuz bu olmadığı ve işin daha çok mevzuat kısmı ile ilgilendiğimizden, bu soruların cevaplarını siz okuyucularıma bırakıyorum.  Ancak şunu peşinen belirteyim ki bir tarafın aşırı mağdur olduğu gerekçesi ile kanunlarda diğer tarafı koruyucu düzenlemelerin yapılmasını, özellikle aile hukukuna ilişkin düzenlemelerin pozitif ayrımcılık gözetilerek yapılmasını, prensipte doğru bulmuyorum. Burada hukuku uygulayanlara büyük görev düştüğünü, sorumluluk bilinci ile hukukta adil çözümler bulunabileceğini, bunun için de her zamankinden fazla sevgi ve saygıya ihtiyacımız olduğunu, hukuki anlaşmazlıkları çözerken bencillikten uzak durmamız gerektiğini hep düşünür ve söylerim.      Hayaller mutlu evlilik gerçekler mal kavgası. Toplum olarak, her bir işimizde duygusallığımız tavan.   Bizim toplumumuzda evlilik birliği kurulurken, her şey konuşulur. Ancak hukuka ilişkin haklar konuşulmaya gelince ayıp telakki edilir. Başlangıçta ayıp telakki edilip konuşulmayan mevzular, işler kötü gidince ve hukuka intikal edince, her bir şey ayıplıktan çıkar, bütün çamaşırlar ortaya dökülür. İşte o zaman magazin devreye girer. Kadın eşin mağduriyeti, erkek eşin mağduriyetini, erkek eşin mağduriyeti kadın eşin mağduriyetini dövdükçe döver. Fakat gelinen noktada, kadın eşin mağduriyetine ilişkin yoğun haber bombardımanı, işi kadınların lehine döndürmüş durumda gibi. Hatta bu hal artık kutsallığı da örselenmiş Türk Aile yapısının, kadın eşi mağdur ettiğine kadar işi vardırmıştır.  Velhasıl güçlü Türk kadını hep mağdurdur. İşte burada da Türk yargısına       ( karar veren yargıçlar ile tarafların haklarını savunma iddiasında olan avukatlara ) hukuka uygun, adil çözümler bulma yükümlülüğü düşmektedir.  Sonuç olarak, yazımızın kaleme alınma sebebine gelirsek, hukukta çözümsüzlük diye bir olgu yoktur, olmamalıdır. Hukuk boşluk bırakmaz, her hâlükârda ya kanunla ya da yargılamanın neticesi olan yargı kararları ile boşluklar doldurur.  Yürürlükteki mevzuatımızda da eşler evlilik birliğini kurarken, evlilik birliği içinde isterlerse diğer mal rejimlerini de tercih edebilirler. Türk Medeni Kanunun hem eski uygulaması buna imkân veriyordu, hem de yürürlükteki uygulaması buna imkân vermektedir.  Eşler evlilik birliğini kurarken bu konuyu düşünmemişlerse, daha sonra da yasal mal rejiminden, teknik usullere riayet ederek çıkıp, Mal Ayrılığı Rejimini veya Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimini veya Mal Ortaklığı Rejimini tercih edebilirler. Eşler arasındaki mal rejimi sözleşmesi, resmi surette noter nezaretinde yapılmalıdır.  Bu konuda avukatlardan yardım alınması tavsiye olunur. J Ancak, yukarıda da değindiğim gibi eşler,  evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini daha başta yazılı olarak da belirleyebilirler.   Eşler evlenmeden önce mal rejimi sözleşmesi yapmamışlar ise bu durumda yürürlükteki mevzuatımız gereği evlenme tarihinden itibaren, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.  Hukukun içinde, sorumluluk bilinci ile en önemlisi sevgi ile kalın. 
Ekleme Tarihi: 28 Ekim 2019 - Pazartesi

MALIN MI VAR DERDİN VAR

Türk Medeni Kanunu ( TMK ), evlilik birliği içinde edinilmiş malları ortak kabul eden sistemi, 01.01.2002 yılında yürürlüğe giren değişiklikle getirmiştir. 

Hukuk sistemimizde halen yürürlükte olan bu mal rejiminin adı; “ edinilmiş mallara katılma rejimi ” şeklinde tarif edilir.

Artık sosyal medya toplumun öncelikli haber kaynağı olduğundan,  takipçilerimden çok sevdiğim bir arkadaşım,  TMK’nun 218 vd. maddelerindeki, evlilik birliği sırasında yasal mal rejimi olan yürürlükteki edinilmiş mallara katılma ile ilgili düzenlemeyi,    “ evlendiği kadın tarafından hunharca ve yasal yoldan dolandırılan adamın haklı isyanı  ”  beyanı ile ironik bir şekilde eleştiren bir hesabın paylaşımını, şahsımı da haberdar etme amacı ile gönderince, bu konuda okuyucularımı bilgilendirme ihtiyacı hissettim. 

Tabi sosyal medyadaki bu paylaşım, evlilik birliği içinde yürürlükteki yasal mal rejimini, bu konularda eleştiri getirilirken her zaman olduğu gibi işi magazine dökerek dikkat çekmiş, ancak gerçekleri kısmen yansıtmıştır.

Hukukumuzdaki Durum  

Hukukumuzda evlilik birliği içinde mal rejimini, 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisinde  “ mal ayrılığı rejimini   yasal mal rejimi olarak benimsemiş idi. 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda ise halen yürürlükte bulunan “ edinilmiş mallara katılma rejimi ”, yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. 

Bendenizin de mutlu evlilik hayatı 1990 yılında başladığı için, Türk Medeni Kanunu’nun iki düzenlemesini de görmüş ve yaşamış/yaşamakta olan şanslı bireylerdenim.

Bu bilgilendirmeyi kaleme alırken yaptığım araştırmadan da gördüm ki, kanunlarımızdaki değişikliğe neden olan yaşanmış tecrübeler, hep güçlü Türk kadınının mağduriyeti ön kabulüne dayandırılmış. Mesela bu konuda kaleme alınmış makaleler, özellikle 1926 tarihli Türk Kanunu Medenisindeki “ mal ayrılığı rejiminin ” çoğunlukla kadın eşi mağdur ettiğinin tespitini hemen gözümüzün içine sokmuştur. Hâlbuki bu düzenlemenin aksayan yönleri,              “ katkı payı davaları ” ile kökleşmiş yargı kararları neticesi, Türk Yargısı tarafından ve öğretide dengelenmeye, mağduriyetler giderilmeye çalışılmıştır. 

Yürürlükte bulunan 2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda ise  edinilmiş mallara katılma  yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Bu da çalışsın çalışmasın eşlerin evlilik birliği içinde edinilen mallara ortak olması demektir. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir.

Peki, hem eski kanundaki yasal mal rejimi olan “ mal ayrılığı rejiminin ” hem de yürürlükteki kanunda yasal “ edinilmiş mallara katılma mal rejiminin ” alternatifi mal rejimleri hukuk sistemimizde yok mu ki, uygulamada yasal mal rejimlerinin eleştirisi hemen magazine düşmektedir? 

Neden bunun üzerinden eşlerin birinin ( eski kanunda kadının, yeni kanunda erkeğin ) mağduriyeti devamlı gündeme getirilmektedir?  Neden toplumun temel taşı tabir edilen aile kurumunun, eşler için ekonomik açıdan aşırı güvensiz bir kurum olduğu haberleştirilerek, eşler arasında devamlı çatışma potansiyeli öne çıkarılmaktadır? Bu sorular bu günlerde aile kurumu üzerinden farklı konularla birlikte çok sorulmakta ve çeşitli cevaplar da verilmektedir. Konumuz bu olmadığı ve işin daha çok mevzuat kısmı ile ilgilendiğimizden, bu soruların cevaplarını siz okuyucularıma bırakıyorum. 

Ancak şunu peşinen belirteyim ki bir tarafın aşırı mağdur olduğu gerekçesi ile kanunlarda diğer tarafı koruyucu düzenlemelerin yapılmasını, özellikle aile hukukuna ilişkin düzenlemelerin pozitif ayrımcılık gözetilerek yapılmasını, prensipte doğru bulmuyorum. Burada hukuku uygulayanlara büyük görev düştüğünü, sorumluluk bilinci ile hukukta adil çözümler bulunabileceğini, bunun için de her zamankinden fazla sevgi ve saygıya ihtiyacımız olduğunu, hukuki anlaşmazlıkları çözerken bencillikten uzak durmamız gerektiğini hep düşünür ve söylerim.     

Hayaller mutlu evlilik gerçekler mal kavgası.

Toplum olarak, her bir işimizde duygusallığımız tavan.  

Bizim toplumumuzda evlilik birliği kurulurken, her şey konuşulur. Ancak hukuka ilişkin haklar konuşulmaya gelince ayıp telakki edilir. Başlangıçta ayıp telakki edilip konuşulmayan mevzular, işler kötü gidince ve hukuka intikal edince, her bir şey ayıplıktan çıkar, bütün çamaşırlar ortaya dökülür. İşte o zaman magazin devreye girer. Kadın eşin mağduriyeti, erkek eşin mağduriyetini, erkek eşin mağduriyeti kadın eşin mağduriyetini dövdükçe döver. Fakat gelinen noktada, kadın eşin mağduriyetine ilişkin yoğun haber bombardımanı, işi kadınların lehine döndürmüş durumda gibi. Hatta bu hal artık kutsallığı da örselenmiş Türk Aile yapısının, kadın eşi mağdur ettiğine kadar işi vardırmıştır.  Velhasıl güçlü Türk kadını hep mağdurdur. İşte burada da Türk yargısına       ( karar veren yargıçlar ile tarafların haklarını savunma iddiasında olan avukatlara ) hukuka uygun, adil çözümler bulma yükümlülüğü düşmektedir. 

Sonuç olarak, yazımızın kaleme alınma sebebine gelirsek, hukukta çözümsüzlük diye bir olgu yoktur, olmamalıdır. Hukuk boşluk bırakmaz, her hâlükârda ya kanunla ya da yargılamanın neticesi olan yargı kararları ile boşluklar doldurur. 

Yürürlükteki mevzuatımızda da eşler evlilik birliğini kurarken, evlilik birliği içinde isterlerse diğer mal rejimlerini de tercih edebilirler. Türk Medeni Kanunun hem eski uygulaması buna imkân veriyordu, hem de yürürlükteki uygulaması buna imkân vermektedir. 

Eşler evlilik birliğini kurarken bu konuyu düşünmemişlerse, daha sonra da yasal mal rejiminden, teknik usullere riayet ederek çıkıp, Mal Ayrılığı Rejimini veya Paylaşmalı Mal Ayrılığı Rejimini veya Mal Ortaklığı Rejimini tercih edebilirler.

Eşler arasındaki mal rejimi sözleşmesi, resmi surette noter nezaretinde yapılmalıdır. 

Bu konuda avukatlardan yardım alınması tavsiye olunur. J

Ancak, yukarıda da değindiğim gibi eşler,  evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini daha başta yazılı olarak da belirleyebilirler.  

Eşler evlenmeden önce mal rejimi sözleşmesi yapmamışlar ise bu durumda yürürlükteki mevzuatımız gereği evlenme tarihinden itibaren, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. 

Hukukun içinde, sorumluluk bilinci ile en önemlisi sevgi ile kalın. 

Yazıya ifade bırak !