Ciddi Ekonomik Krizlerin Tamamı Koalisyon Dönemlerinde Yaşandı

Güncel 22.03.2017 - 00:00, Güncelleme: 02.09.2021 - 15:40
 

Ciddi Ekonomik Krizlerin Tamamı Koalisyon Dönemlerinde Yaşandı

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer 16 Nisan’da oylanacak olan yeni anayasa ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Vatandaşların devlet sisteminin işleyişindeki aksaklıkların giderilmesini ve ülkenin refahının daha da ileriye götürülmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istemenin temel taleplerden birisi olması gerektiğinin altını çizen Acer, yeni anayasayla birlikte gelen Cumhurbaşkanlığı sistemiyle devletin bu talebe cevap verdiğini belirtti. Türkiye’de ciddi ekonomik ve siyasi krizlerin tamamının koalisyon dönemlerinde yaşandığını belirten Acer; “siyasi tarihimizde “kara lekeler” olarak bilinen Çorum Olayları, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Susurluk kazası ile ortaya saçılan siyaset-çeteler ilişkisi, Gazi Mahallesi Olayları ve 28 Şubat Süreci koalisyon hükümetleri dönemlerini hatırlattı. Uzun dönemli iktidarların verdiği avantajlarla, temel altyapı sorunları çözen Türkiye’nin teknoloji geliştirmeye yönelen politikalar izlediğini ve bu yönde önemli mesafeler kattetiğini belirten ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer, Türkiye’nin, istikrarlı hükümetler ile, benzeri ciddi sosyal ve siyasi çalkantı risklerini aşabildiği ve büyük ekonomik ilerlemeler sağlayabildiği tartışmasız bir gerçek olarak ortada durduğunu belirtti.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer’in “Ülkemizde Yürütme Sorunu Çözülmeli” başlığıyla gazetemize özel yazmış olduğu makaleyi siz değerli okuyucularımızla paylaşılıyoruz. Bu ülkenin vatandaşları olarak, devlet sisteminin işleyişindeki aksaklıkların giderilmesini ve ülkemizin refahının daha da ileriye götürülmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istemek temel taleplerimizden olmalı. Ülkemizde sistemin daha demokratik, daha etkin işleyebilmesi için 1982 Anayasası’nın değişmesine yönelik talepler de tam olarak bu anlama geliyordu. 1982 Anayasası’nın bazı maddelerinin değiştirilerek “yürütme sorunu” nun çözülmesinin referandum sürecine girmiş olmasını, şahsen ülkemiz için tarihi bir fırsat olarak görüyorum. Bütün toplumlarda devlet, milletin iradesini temsilen üç temel güç kullanır. Bunlardan ilki, toplumda geçerli olacak kuralları oluşturmak (yasama), ikincisi, kuralları ihlal edenleri ve yaptırımını tespit etmek (yargı) ve üçüncüsü yasalar ve yargı kararları çerçevesinde yerine getirilmesi gereken faaliyetleri icra etme (yürütme) dir. Bu üç yetkinin halkın iradesini yansıtacak bir sistemle kurulup kullanılması modeline biz “cumhuriyet rejimi” diyoruz. Halkın iradesini mümkün olduğunca geniş yansıtan bir sistem ise demokratik sistem olarak ifade edilir. Ülkemizde, bu üç temel işlevlerden birisi baştan beri sorun oldu ve halen de olmaya devam ediyor. Güçlü bir parlamenter sistem kültürüne sahip olmayan ülkemizde, hükümet kurmak ve kurulan hükümetleri işletmek ciddi sorun teşkil etti. Cumhuriyet rejimi içerisinde hükümet kurma sistemimiz sorun çözmek bir yana sorun yaratan bir sistem haline geldi. Kurulan hükümetlerin neredeyse her biri birer ciddi soruna dönüştü. 67 yıllık çok partili siyasi tarihimiz boyunca, Demokrat Parti (1950-1960), Adalet Partisi (1965-1971), Anavatan Partisi (1983-1991) ve Ak Parti (2002-2017) dönemleri dışında geriye kalan 36 yıllık dönem, birbirlerini tanıyamadan dahi dağılıp giden, koalisyon hükümetleri ya da darbe sonrasında kurulan bir nevi geçici hükümetlerle dolu. Türkiye’de ciddi ekonomik krizlerin tamamı koalisyon dönemlerinde yaşandı, siyasi tarihimizde “kara lekeler” olarak bilinen Çorum Olayları, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Susurluk kazası ile ortaya saçılan siyaset-çeteler ilişkisi, Gazi Mahallesi Olayları ve 28 Şubat Süreci koalisyon hükümetleri döneminde yaşandı. Türkiye’nin son 15 yıllılık dönemde, uzun dönemli iktidarların verdiği avantajlarla, temel altyapı sorunları çözdükten sonra, Türkiye’nin teknoloji geliştirmeye yönelen politikalarını da tartışmaya başlayan hükümetler görmeye başladık ve bu anlamda ciddi mesafeler kat edilmeye başlandığını gördük. Öte yandan Türkiye’nin, istikrarlı hükümetler ile, benzeri ciddi sosyal ve siyasi çalkantı risklerini aşabildiği ve büyük ekonomik ilerlemeler sağlayabildiği tartışmasız bir gerçek olarak ortada duruyor. Bütün bunlar, Türkiye’de siyasi kültürün, koalisyon temelli bir demokrasiden ziyade bize özgü yeni bir sistemin gerekliliğini gösteren en az 70 yıllık bir siyasi tecrübedir. Bu değerli siyasi tecrübe, hafife alınmaması gereken, bilakis üzerinde en fazla ciddiyetle durulması gereken bir tecrübedir. 21 Ekim 2007 de halkoyu ile kabul edilen ve Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesine ilişkin anaysa değişikliklerden beri ise hükümet sistemimiz çift başlılığa dönüşerek, ülkemizin önünde bir nevi yeni bir saatli bomba niteliğini aldı. Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında her an patlayabilecek krizlere gebe bir sistem haline dönüştü. Ak Parti iktidarları dönemini, Türkiye’de siyasi sistemin, artık koalisyonlar ve siyasi istikrarsızlıklar üretmeyeceği şeklinde yorumlamamak lazım. Nitekim bunu, 2002 yılından sonra bir kez daha 7 Kasım 2015 seçimlerinde gördük ve ülke tam 7 ay hükümetsiz kaldı. Siyasi sitemin zor zamanlarda tıkanma riski, başından beri olduğu gibi hala devam etmekte. Demokrasinin, farklı ülkelerde farklı siyasal sistemlerle yaşandığı gerçeği, Türkiye’nin de demokrasiyi kendi siyasi kültürüne uygun bir siyasal sistemle uygulaması, böylelikle gelişmenin temel altyapısı olan siyasi ve sosyal istikrarı garanti eden bir sistemi ciddiyetle değerlendirmesi gerektiğini göstermekte.  
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer 16 Nisan’da oylanacak olan yeni anayasa ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Vatandaşların devlet sisteminin işleyişindeki aksaklıkların giderilmesini ve ülkenin refahının daha da ileriye götürülmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istemenin temel taleplerden birisi olması gerektiğinin altını çizen Acer, yeni anayasayla birlikte gelen Cumhurbaşkanlığı sistemiyle devletin bu talebe cevap verdiğini belirtti. Türkiye’de ciddi ekonomik ve siyasi krizlerin tamamının koalisyon dönemlerinde yaşandığını belirten Acer; “siyasi tarihimizde “kara lekeler” olarak bilinen Çorum Olayları, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Susurluk kazası ile ortaya saçılan siyaset-çeteler ilişkisi, Gazi Mahallesi Olayları ve 28 Şubat Süreci koalisyon hükümetleri dönemlerini hatırlattı. Uzun dönemli iktidarların verdiği avantajlarla, temel altyapı sorunları çözen Türkiye’nin teknoloji geliştirmeye yönelen politikalar izlediğini ve bu yönde önemli mesafeler kattetiğini belirten ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer, Türkiye’nin, istikrarlı hükümetler ile, benzeri ciddi sosyal ve siyasi çalkantı risklerini aşabildiği ve büyük ekonomik ilerlemeler sağlayabildiği tartışmasız bir gerçek olarak ortada durduğunu belirtti.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer’in “Ülkemizde Yürütme Sorunu Çözülmeli” başlığıyla gazetemize özel yazmış olduğu makaleyi siz değerli okuyucularımızla paylaşılıyoruz.

Bu ülkenin vatandaşları olarak, devlet sisteminin işleyişindeki aksaklıkların giderilmesini ve ülkemizin refahının daha da ileriye götürülmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istemek temel taleplerimizden olmalı. Ülkemizde sistemin daha demokratik, daha etkin işleyebilmesi için 1982 Anayasası’nın değişmesine yönelik talepler de tam olarak bu anlama geliyordu. 1982 Anayasası’nın bazı maddelerinin değiştirilerek “yürütme sorunu” nun çözülmesinin referandum sürecine girmiş olmasını, şahsen ülkemiz için tarihi bir fırsat olarak görüyorum.

Bütün toplumlarda devlet, milletin iradesini temsilen üç temel güç kullanır. Bunlardan ilki, toplumda geçerli olacak kuralları oluşturmak (yasama), ikincisi, kuralları ihlal edenleri ve yaptırımını tespit etmek (yargı) ve üçüncüsü yasalar ve yargı kararları çerçevesinde yerine getirilmesi gereken faaliyetleri icra etme (yürütme) dir.

Bu üç yetkinin halkın iradesini yansıtacak bir sistemle kurulup kullanılması modeline biz “cumhuriyet rejimi” diyoruz. Halkın iradesini mümkün olduğunca geniş yansıtan bir sistem ise demokratik sistem olarak ifade edilir.

Ülkemizde, bu üç temel işlevlerden birisi baştan beri sorun oldu ve halen de olmaya devam ediyor. Güçlü bir parlamenter sistem kültürüne sahip olmayan ülkemizde, hükümet kurmak ve kurulan hükümetleri işletmek ciddi sorun teşkil etti. Cumhuriyet rejimi içerisinde hükümet kurma sistemimiz sorun çözmek bir yana sorun yaratan bir sistem haline geldi. Kurulan hükümetlerin neredeyse her biri birer ciddi soruna dönüştü.

67 yıllık çok partili siyasi tarihimiz boyunca, Demokrat Parti (1950-1960), Adalet Partisi (1965-1971), Anavatan Partisi (1983-1991) ve Ak Parti (2002-2017) dönemleri dışında geriye kalan 36 yıllık dönem, birbirlerini tanıyamadan dahi dağılıp giden, koalisyon hükümetleri ya da darbe sonrasında kurulan bir nevi geçici hükümetlerle dolu. Türkiye’de ciddi ekonomik krizlerin tamamı koalisyon dönemlerinde yaşandı, siyasi tarihimizde “kara lekeler” olarak bilinen Çorum Olayları, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Susurluk kazası ile ortaya saçılan siyaset-çeteler ilişkisi, Gazi Mahallesi Olayları ve 28 Şubat Süreci koalisyon hükümetleri döneminde yaşandı.

Türkiye’nin son 15 yıllılık dönemde, uzun dönemli iktidarların verdiği avantajlarla, temel altyapı sorunları çözdükten sonra, Türkiye’nin teknoloji geliştirmeye yönelen politikalarını da tartışmaya başlayan hükümetler görmeye başladık ve bu anlamda ciddi mesafeler kat edilmeye başlandığını gördük. Öte yandan Türkiye’nin, istikrarlı hükümetler ile, benzeri ciddi sosyal ve siyasi çalkantı risklerini aşabildiği ve büyük ekonomik ilerlemeler sağlayabildiği tartışmasız bir gerçek olarak ortada duruyor.

Bütün bunlar, Türkiye’de siyasi kültürün, koalisyon temelli bir demokrasiden ziyade bize özgü yeni bir sistemin gerekliliğini gösteren en az 70 yıllık bir siyasi tecrübedir. Bu değerli siyasi tecrübe, hafife alınmaması gereken, bilakis üzerinde en fazla ciddiyetle durulması gereken bir tecrübedir.

21 Ekim 2007 de halkoyu ile kabul edilen ve Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesine ilişkin anaysa değişikliklerden beri ise hükümet sistemimiz çift başlılığa dönüşerek, ülkemizin önünde bir nevi yeni bir saatli bomba niteliğini aldı. Cumhurbaşkanı ve hükümet arasında her an patlayabilecek krizlere gebe bir sistem haline dönüştü.

Ak Parti iktidarları dönemini, Türkiye’de siyasi sistemin, artık koalisyonlar ve siyasi istikrarsızlıklar üretmeyeceği şeklinde yorumlamamak lazım. Nitekim bunu, 2002 yılından sonra bir kez daha 7 Kasım 2015 seçimlerinde gördük ve ülke tam 7 ay hükümetsiz kaldı. Siyasi sitemin zor zamanlarda tıkanma riski, başından beri olduğu gibi hala devam etmekte.

Demokrasinin, farklı ülkelerde farklı siyasal sistemlerle yaşandığı gerçeği, Türkiye’nin de demokrasiyi kendi siyasi kültürüne uygun bir siyasal sistemle uygulaması, böylelikle gelişmenin temel altyapısı olan siyasi ve sosyal istikrarı garanti eden bir sistemi ciddiyetle değerlendirmesi gerektiğini göstermekte.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.