Maske ve Mesafe Kuralından Vazgeçmemiz Mümkün Değil!

Güncel 05.07.2021 - 00:00, Güncelleme: 02.09.2021 - 15:40
 

Maske ve Mesafe Kuralından Vazgeçmemiz Mümkün Değil!

Neredeyse 2 senedir tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsü pandemisinde, Türkiye genelinde 50 milyona yakın insanın aşılanması ve 1 Temmuz’da açıklanan ‘Kademeli Normalleşme Tedbirleri’ ile yeni bir sürece giriliyor. Çanakkale Tabip Odası Başkanı Doktor Güleda Erensoy, korona virüsü pandemisinin aşamalarından ve sağlık çalışanlarının bu süreçteki emeklerinden bahsetti. Erensoy ayrıca, 1 Temmuz’da başlayan normalleşme sürecinde kuralların gevşetilmemesi gerektiğini aktararak, “Maske ve mesafe kuralından vazgeçmemiz mümkün değil” uyarısında bulundu.
Korona virüsü sürecinin kronolojik olarak Türkiye genelinde ve Çanakkale bazında değerlendiren Doktor Güleda Erensoy, “O süreçte tüm dünyada ve Türkiye’de büyük bir korku dalgası yayıldı. Çünkü bugüne kadar hiç bilinmeyen bir virüs ile karşı karşıyaydık. Ve Covid-19 virüsü nedeni ile ilk ölümleri duymaya başladığımızda bundan sonraki sürece dair hiçbir bilgimiz yoktu. Bu belirsizlik ile Türkiye’de virüsün görülmesinin ardından tam kapanma uygulanan bir üç haftayı hatırlıyorum. Zannedersem korona virüs kurallarına en çok uyulan, en çok dikkat edilen dönem, o dönemdi. Herkes o dönemde evlerine kapandı. Çok ciddi kurallara uyuldu. Zorunlu olmadıkça kimse dışarı çıkmadı ve kalabalık ortamlarda bulunmadı. Tekrar ifade ediyorum, sürecin hiçbir döneminde o dönemki kadar Covid-19 virüsüne karşı dikkatli olmadık. Tabii bu süreçte Covit-19 virüsünün neden olduğu ölüm haberleri gelmeye başladığında insanlarda bir rahatlama bir gevşeme oldu. Bunda bahar aylarına girilmesinin de etkisi vardı. Bu süreçte, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayı çok yoğun vaka sayıları ile geçmedi zaten. Gerçekten geçen seneki yaz dönemi Covid-19 vaka sayılarının nispeten az olduğu dönemdi. Çanakkale için konuşacak olursak da Çanakkale’de Pandemi Hastanesi olarak ilk Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulamaları ve Araştırma hastanesi belirlendi. Çan ve Biga Devlet Hastaneleri’nde de pandemi hastalarına bakılmaya devam edildi. Bizler, Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesinde geçen sene sadece acile gelmiş olan Covid-19 vakalarını gördük. Hastanemizdeki servislerde Covid-19 vakaları takip edilmiyordu. Bir şekilde yaz aylarını bitirdik ve sonbahara geldiğimizde vaka artışları başladı. En son vaka artışlarını gördüğümüz ay, Mart ayı. En kötü vaka sayılarını Türkiye’de Mart ayında görmeye başladık. Bu dönemde vaka sayıları o kadar arttı ki Türkiye’de Covid-19 Hastanesi olmayan hastane kalmadı. Çanakkale’ de de Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesi o zamana kadar servislerinde Covid-19 hastası takip etmiyordu. Yoğun vaka artışları nedeni ile Merkez Devlet Hastanesi’nde de Covid-19’lu hastalara bakılmaya başlandı. Açıkçası Covid-19 vaka sayısı sebebiyle çok çok zorlu iki ay geçirdik. Çok zorlu bir-iki ayın sonunda 17-18 gün süren tam ve kesintisiz kapanma ile birlikte vaka sayılarında azalmayı gördük. Sağlık çalışanları başta olmak üzere tüm Türkiye’de bir ferahlama oldu. 1 Temmuz tarihine kadar da göreceli bir normalleşme süreci yaşadık. 1 Temmuz tarihinde saat 00.05 itibari ile tüm yasakların kalktığı eski günlerimize dönebileceğimiz bir dönem başladı. Sağlık Çalışanları Görevlerinden Kaçmadı Doktor Erensoy korona virüsü sürecinde sağlık çalışanlarının ciddi zorluklar yaşadığını ve bu sorunları anlatmaya devam edeceklerini söyleyerek, “Sağlık çalışanlarının Pandemi sürecinde neler yaşadığını anlatabildiğimizden emin olamıyorum. Ben 20 yıldır bu mesleğin içindeyim. Ama gerçekten sağlık çalışanların bu süreç içindeki yaşadığı daralmayı her fırsatta anlatmak istiyorum. Sağlık çalışanlarının bu gayretinin değeri bilinsin diye her fırsatta anlatmaya çalışıyorum. Şöyle anlatayım, herkesin Covid-19 virüsünü kapmamak için evlere kapandığı süreçte Covi-19 virüsünü kapmış hastalar ile birebir tedavilerini yaptılar ve hastaların virüse karşı mücadele etmelerini sağladılar. Hiçbir şekilde bilmediğimiz; tedavisi; aşısı olmayan bir virüs vardı.  Düşünün, hastaların birinci derece yakınları bile hastalara yaklaşmak istemediği bir dönemden söz ediyoruz. İşte bu süreçte sağlık çalışanları, o hastalar ile bir aradaydı. Sağlık çalışanları meslekleri gereği zaten bu durumda yapılması gerektiğini biliyorlardı. Bu görevden kaçan sağlık çalışanları da olmadı. Tam de bu dönemde ‘kendim hasta olsam bile aileme yakınlarıma bu virüsü bulaştırmayayım’ diyerek tamamen aileleri ile bağını koparanlar oldu. Bu zorlu süreç içerisinde küçük bebeklerini, çocuklarını kesinlikle göremeyen sağlık çalışanları oldu. Bu sağlık çalışanları, annesine-babasına bebeklerini, çocuklarını bıraktı ve hastanede yatıp kalmaya başladı.  Bazı sağlık çalışanları da gösterilen pansiyon ve otellerde kaldı bu süreçte. Bu dönemde maalesef sağlık çalışanlarımızın kaldığı apartmanlarda sağlık çalışanlarına vebalı muamelesi yapıldı ne yazık ki... Bu durum çok çok yangın olmasa da yaşandı. Mesleği nedeni ile bu muamelelere maruz kalan sağlık çalışanları hastanelerde Covid-19’lu hastaların hayata tutunması için canlarını hiçe sayarak görevlerini yaptılar. Bu dönemde sağlık çalışanları mesai saati gözetmeksizin çalıştı. Normal şartlarda kamu çalışanı olarak hastanede 40 saat çalışması gereken sağlık çalışanları, fedakârlıklarını burada da göstererek çalışma saatlerinin çok çok üzerinde bir çalışma saati ile hizmet verdiler. Bu arada hastanelere Covid-19’lu hastalar haricinde kazalarda yaralanan hastalar,  normal hastalar, acil hastalar gelmeye devam etti. Sağlık çalışanları bu hastalara da gerekli tedavileri gerçekleştirdiler. Bu yoğun hasta trafiğinde Covid-19 servislerinde bulunan hastalara yoğun bakımda bulunan ve solunum güçlüğü çeken hastalara da müdahale ettiler ve hizmet verdiler. Bu süreçte sağlık çalışanları hep ekstra saatler çalıştı. Ayrıca bu uzun çalışma sürelerinin sonunda da sağlık çalışanları bebeklerini çocuklarını ve ailelerini göremediler. Şunu da yeri gelmişken söylemek istiyorum Sağlık Bakanlığı bu süreçte sağlık çalışanlarına defalarca teşekkür etti ama sadece teşekkür etmekle kaldı. Bunu söylemek istedim çünkü bu durum halk arasında da çok farklı biliniyor. Halk arasında ‘Sizin bu fedakârlığınızın, gayretinizin emeğinizin karşılığı verildi’ dendi. Böyle bir durum yok, bunun bilinmesini istiyoruz. Sağlık çalışanlarına bu anlamda yani bu zorlu süreçte gösterdikleri üstün çalışma ve fedakârlık karşılığı verilmedi. Doktorlara biraz destekleyici maddi anlamda bir ödemeyi yapmaya çalıştılar ama yetersiz bir şekilde yaptılar. Hemşirelerimize ise gerçekten doğru dürüst hiçbir ödeme yapılmadı” dedi.  Aşı, İnsanlık Tarihinin Bir Parçasıdır: Ret Etmek, Tıp Tarihini Ret Etmektir Dünyayı korona virüsü sürecinden çıkaracak ve gerçekten normal sosyal hayatlarımıza döndürecek olan tek şeyin aşı olduğunun altını çizen Erensoy, “Aşı dışında Covid-19 virüsü ile mücadelede herhangi bir noktaya gelemeyeceğiz. Mesela sağlık çalışanlarının aşılanması süreci hız anlamında çok çok iyiydi Türkiye’de. Tam ve sürekli kapanmalardan hemen sonra başlayan aşılama süreci çok çok iyi gitti. Sağlık Bakanlığı aşı temin ettiği sürece sağlık çalışanları çok hızlı aşılama yapabiliyor. Hızlı aşılamanın emektarları sağlık çalışanlarına bende teşekkür etmek istiyorum. Aşılamanın yavaşladığı süreç Sağlık Bakanlığı’nın aşı tedarikini yavaşlattığı süreçti.  Bu dönemde üstünde durulması gereken çok önemli bir konu var. Birçok yerde aşı karşıtları var. Aşı karşıtları da türedi. Kötü niyetli olmasa bile aşı karşıtlığının tüm insanlık tarihinin aşıda geldiği noktaya bir karşı çıkış olduğunu düşünüyorum. Çünkü virüsler ile ya da mikro organizmalar ile ilk defa karşılaşmıyoruz. Virüsler ve mikro organizmalar karşısında insanlığın belli bir noktaya gelmesinin nedeni aşıdır.  Aşılara karşı bu negatif algıyı sürdürmeye devam edersek şunu iddia etmiş oluyoruz: O zaman biz çocuk felcini ya da kızamığı nasıl yendik? Aşı olmasaydı, bu başarı olmayacaktı. Aşılar olmasaydı insanoğlunun varlığını sürdürmesi tehlikedeydi. Aşıları tabii ki tartışalım, tabii ki sorular sorulsun, tabii ki kafalardaki endişeler giderilsin. Ama bu sorulara mutlaka bilim insanlarının bir yanıtı vardır. Aşı insanlık tarihinin bir parçasıdır. Aşıyı ret etmek tüm tıp tarihini ret etmek gibi bir şeydir“ şeklinde konuştu.   “1 Temmuz İtibari İle Tedbiri Elden Bırakmayalım” Erensoy, konuşmasını nihayete erdirirken 1 Temmuz’dan sonrasında pandeminin henüz bitmemiş olacağını belirterek, ”Belli bir aşılama oranına, toplumun yüzde 75’ini aşılamadıkça ‘pandemi bitti’ diyemeyeceğiz. Bu nedenle de hala pandemi riskimiz, hasta olma riskimiz devam ediyor. İnsanlarımızın çok sıkıldığının, çok bunaldığının farkındayız. Yine burada uyaralım, yasaklar kalksa dahi, zorunlu kalmadıkça kalabalık ve kapalı ortamlara girmeyelim veya girmek zorunda kalırsak da bu yerlerde çok az zaman geçirelim. Mesela bir yaz boyunca birçok düğüne gitmek yerine bu düğünlere seçerek gitme ve orada bulunma süresini olabildiğinde az tutma gibi yöntemler izlenebilir. Eski sosyal hayatımıza tümüyle dönmemiz, içinde bulunduğumuz süreç içerisinde mümkün değil. 1 Temmuz’da başlayacak olan normalleşme sürecinde de maske ve mesafe kuralından vazgeçmemiz mümkün değil. Sonuçta dikkat etmeyecek olursak, sonuçlarını beraber ödeyeceğiz. Virüs nedeni ile kaybettiklerimiz, tanıdığımız belki de ailemizin içinden insanlar. 1 Temmuz’dan itibaren bir takım elemeler ve seçimler yapmak durumundayız. Bu yeni süreçte de kendi yasaklama ve kısıtlamalarımızı ortaya koyup uygulamalıyız” diyerek önümüzdeki yeni süreçler için uyarıda bulundu.
Neredeyse 2 senedir tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsü pandemisinde, Türkiye genelinde 50 milyona yakın insanın aşılanması ve 1 Temmuz’da açıklanan ‘Kademeli Normalleşme Tedbirleri’ ile yeni bir sürece giriliyor. Çanakkale Tabip Odası Başkanı Doktor Güleda Erensoy, korona virüsü pandemisinin aşamalarından ve sağlık çalışanlarının bu süreçteki emeklerinden bahsetti. Erensoy ayrıca, 1 Temmuz’da başlayan normalleşme sürecinde kuralların gevşetilmemesi gerektiğini aktararak, “Maske ve mesafe kuralından vazgeçmemiz mümkün değil” uyarısında bulundu.

Korona virüsü sürecinin kronolojik olarak Türkiye genelinde ve Çanakkale bazında değerlendiren Doktor Güleda Erensoy, “O süreçte tüm dünyada ve Türkiye’de büyük bir korku dalgası yayıldı. Çünkü bugüne kadar hiç bilinmeyen bir virüs ile karşı karşıyaydık. Ve Covid-19 virüsü nedeni ile ilk ölümleri duymaya başladığımızda bundan sonraki sürece dair hiçbir bilgimiz yoktu. Bu belirsizlik ile Türkiye’de virüsün görülmesinin ardından tam kapanma uygulanan bir üç haftayı hatırlıyorum. Zannedersem korona virüs kurallarına en çok uyulan, en çok dikkat edilen dönem, o dönemdi. Herkes o dönemde evlerine kapandı. Çok ciddi kurallara uyuldu. Zorunlu olmadıkça kimse dışarı çıkmadı ve kalabalık ortamlarda bulunmadı. Tekrar ifade ediyorum, sürecin hiçbir döneminde o dönemki kadar Covid-19 virüsüne karşı dikkatli olmadık. Tabii bu süreçte Covit-19 virüsünün neden olduğu ölüm haberleri gelmeye başladığında insanlarda bir rahatlama bir gevşeme oldu. Bunda bahar aylarına girilmesinin de etkisi vardı. Bu süreçte, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayı çok yoğun vaka sayıları ile geçmedi zaten. Gerçekten geçen seneki yaz dönemi Covid-19 vaka sayılarının nispeten az olduğu dönemdi. Çanakkale için konuşacak olursak da Çanakkale’de Pandemi Hastanesi olarak ilk Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulamaları ve Araştırma hastanesi belirlendi. Çan ve Biga Devlet Hastaneleri’nde de pandemi hastalarına bakılmaya devam edildi. Bizler, Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesinde geçen sene sadece acile gelmiş olan Covid-19 vakalarını gördük. Hastanemizdeki servislerde Covid-19 vakaları takip edilmiyordu. Bir şekilde yaz aylarını bitirdik ve sonbahara geldiğimizde vaka artışları başladı. En son vaka artışlarını gördüğümüz ay, Mart ayı. En kötü vaka sayılarını Türkiye’de Mart ayında görmeye başladık. Bu dönemde vaka sayıları o kadar arttı ki Türkiye’de Covid-19 Hastanesi olmayan hastane kalmadı. Çanakkale’ de de Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesi o zamana kadar servislerinde Covid-19 hastası takip etmiyordu. Yoğun vaka artışları nedeni ile Merkez Devlet Hastanesi’nde de Covid-19’lu hastalara bakılmaya başlandı. Açıkçası Covid-19 vaka sayısı sebebiyle çok çok zorlu iki ay geçirdik. Çok zorlu bir-iki ayın sonunda 17-18 gün süren tam ve kesintisiz kapanma ile birlikte vaka sayılarında azalmayı gördük. Sağlık çalışanları başta olmak üzere tüm Türkiye’de bir ferahlama oldu. 1 Temmuz tarihine kadar da göreceli bir normalleşme süreci yaşadık. 1 Temmuz tarihinde saat 00.05 itibari ile tüm yasakların kalktığı eski günlerimize dönebileceğimiz bir dönem başladı.
Sağlık Çalışanları Görevlerinden Kaçmadı
Doktor Erensoy korona virüsü sürecinde sağlık çalışanlarının ciddi zorluklar yaşadığını ve bu sorunları anlatmaya devam edeceklerini söyleyerek, “Sağlık çalışanlarının Pandemi sürecinde neler yaşadığını anlatabildiğimizden emin olamıyorum. Ben 20 yıldır bu mesleğin içindeyim. Ama gerçekten sağlık çalışanların bu süreç içindeki yaşadığı daralmayı her fırsatta anlatmak istiyorum. Sağlık çalışanlarının bu gayretinin değeri bilinsin diye her fırsatta anlatmaya çalışıyorum. Şöyle anlatayım, herkesin Covid-19 virüsünü kapmamak için evlere kapandığı süreçte Covi-19 virüsünü kapmış hastalar ile birebir tedavilerini yaptılar ve hastaların virüse karşı mücadele etmelerini sağladılar. Hiçbir şekilde bilmediğimiz; tedavisi; aşısı olmayan bir virüs vardı.  Düşünün, hastaların birinci derece yakınları bile hastalara yaklaşmak istemediği bir dönemden söz ediyoruz. İşte bu süreçte sağlık çalışanları, o hastalar ile bir aradaydı. Sağlık çalışanları meslekleri gereği zaten bu durumda yapılması gerektiğini biliyorlardı. Bu görevden kaçan sağlık çalışanları da olmadı. Tam de bu dönemde ‘kendim hasta olsam bile aileme yakınlarıma bu virüsü bulaştırmayayım’ diyerek tamamen aileleri ile bağını koparanlar oldu. Bu zorlu süreç içerisinde küçük bebeklerini, çocuklarını kesinlikle göremeyen sağlık çalışanları oldu. Bu sağlık çalışanları, annesine-babasına bebeklerini, çocuklarını bıraktı ve hastanede yatıp kalmaya başladı.  Bazı sağlık çalışanları da gösterilen pansiyon ve otellerde kaldı bu süreçte. Bu dönemde maalesef sağlık çalışanlarımızın kaldığı apartmanlarda sağlık çalışanlarına vebalı muamelesi yapıldı ne yazık ki... Bu durum çok çok yangın olmasa da yaşandı. Mesleği nedeni ile bu muamelelere maruz kalan sağlık çalışanları hastanelerde Covid-19’lu hastaların hayata tutunması için canlarını hiçe sayarak görevlerini yaptılar. Bu dönemde sağlık çalışanları mesai saati gözetmeksizin çalıştı. Normal şartlarda kamu çalışanı olarak hastanede 40 saat çalışması gereken sağlık çalışanları, fedakârlıklarını burada da göstererek çalışma saatlerinin çok çok üzerinde bir çalışma saati ile hizmet verdiler. Bu arada hastanelere Covid-19’lu hastalar haricinde kazalarda yaralanan hastalar,  normal hastalar, acil hastalar gelmeye devam etti. Sağlık çalışanları bu hastalara da gerekli tedavileri gerçekleştirdiler. Bu yoğun hasta trafiğinde Covid-19 servislerinde bulunan hastalara yoğun bakımda bulunan ve solunum güçlüğü çeken hastalara da müdahale ettiler ve hizmet verdiler. Bu süreçte sağlık çalışanları hep ekstra saatler çalıştı. Ayrıca bu uzun çalışma sürelerinin sonunda da sağlık çalışanları bebeklerini çocuklarını ve ailelerini göremediler. Şunu da yeri gelmişken söylemek istiyorum Sağlık Bakanlığı bu süreçte sağlık çalışanlarına defalarca teşekkür etti ama sadece teşekkür etmekle kaldı. Bunu söylemek istedim çünkü bu durum halk arasında da çok farklı biliniyor. Halk arasında ‘Sizin bu fedakârlığınızın, gayretinizin emeğinizin karşılığı verildi’ dendi. Böyle bir durum yok, bunun bilinmesini istiyoruz. Sağlık çalışanlarına bu anlamda yani bu zorlu süreçte gösterdikleri üstün çalışma ve fedakârlık karşılığı verilmedi. Doktorlara biraz destekleyici maddi anlamda bir ödemeyi yapmaya çalıştılar ama yetersiz bir şekilde yaptılar. Hemşirelerimize ise gerçekten doğru dürüst hiçbir ödeme yapılmadı” dedi. 
Aşı, İnsanlık Tarihinin Bir Parçasıdır: Ret Etmek, Tıp Tarihini Ret Etmektir
Dünyayı korona virüsü sürecinden çıkaracak ve gerçekten normal sosyal hayatlarımıza döndürecek olan tek şeyin aşı olduğunun altını çizen Erensoy, “Aşı dışında Covid-19 virüsü ile mücadelede herhangi bir noktaya gelemeyeceğiz. Mesela sağlık çalışanlarının aşılanması süreci hız anlamında çok çok iyiydi Türkiye’de. Tam ve sürekli kapanmalardan hemen sonra başlayan aşılama süreci çok çok iyi gitti. Sağlık Bakanlığı aşı temin ettiği sürece sağlık çalışanları çok hızlı aşılama yapabiliyor. Hızlı aşılamanın emektarları sağlık çalışanlarına bende teşekkür etmek istiyorum. Aşılamanın yavaşladığı süreç Sağlık Bakanlığı’nın aşı tedarikini yavaşlattığı süreçti.  Bu dönemde üstünde durulması gereken çok önemli bir konu var. Birçok yerde aşı karşıtları var. Aşı karşıtları da türedi. Kötü niyetli olmasa bile aşı karşıtlığının tüm insanlık tarihinin aşıda geldiği noktaya bir karşı çıkış olduğunu düşünüyorum. Çünkü virüsler ile ya da mikro organizmalar ile ilk defa karşılaşmıyoruz. Virüsler ve mikro organizmalar karşısında insanlığın belli bir noktaya gelmesinin nedeni aşıdır.  Aşılara karşı bu negatif algıyı sürdürmeye devam edersek şunu iddia etmiş oluyoruz: O zaman biz çocuk felcini ya da kızamığı nasıl yendik? Aşı olmasaydı, bu başarı olmayacaktı. Aşılar olmasaydı insanoğlunun varlığını sürdürmesi tehlikedeydi. Aşıları tabii ki tartışalım, tabii ki sorular sorulsun, tabii ki kafalardaki endişeler giderilsin. Ama bu sorulara mutlaka bilim insanlarının bir yanıtı vardır. Aşı insanlık tarihinin bir parçasıdır. Aşıyı ret etmek tüm tıp tarihini ret etmek gibi bir şeydir“ şeklinde konuştu.
 
“1 Temmuz İtibari İle Tedbiri Elden Bırakmayalım”
Erensoy, konuşmasını nihayete erdirirken 1 Temmuz’dan sonrasında pandeminin henüz bitmemiş olacağını belirterek, ”Belli bir aşılama oranına, toplumun yüzde 75’ini aşılamadıkça ‘pandemi bitti’ diyemeyeceğiz. Bu nedenle de hala pandemi riskimiz, hasta olma riskimiz devam ediyor. İnsanlarımızın çok sıkıldığının, çok bunaldığının farkındayız. Yine burada uyaralım, yasaklar kalksa dahi, zorunlu kalmadıkça kalabalık ve kapalı ortamlara girmeyelim veya girmek zorunda kalırsak da bu yerlerde çok az zaman geçirelim. Mesela bir yaz boyunca birçok düğüne gitmek yerine bu düğünlere seçerek gitme ve orada bulunma süresini olabildiğinde az tutma gibi yöntemler izlenebilir. Eski sosyal hayatımıza tümüyle dönmemiz, içinde bulunduğumuz süreç içerisinde mümkün değil. 1 Temmuz’da başlayacak olan normalleşme sürecinde de maske ve mesafe kuralından vazgeçmemiz mümkün değil. Sonuçta dikkat etmeyecek olursak, sonuçlarını beraber ödeyeceğiz. Virüs nedeni ile kaybettiklerimiz, tanıdığımız belki de ailemizin içinden insanlar. 1 Temmuz’dan itibaren bir takım elemeler ve seçimler yapmak durumundayız. Bu yeni süreçte de kendi yasaklama ve kısıtlamalarımızı ortaya koyup uygulamalıyız” diyerek önümüzdeki yeni süreçler için uyarıda bulundu.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.