Hangi Ülgür Gökhan’a İnanalım?

Güncel 14.01.2017 - 00:00, Güncelleme: 02.09.2021 - 15:40
 

Hangi Ülgür Gökhan’a İnanalım?

Hemen her fırsatta hayvan haklarından bahsederek puan toplamaya çalışan CHP’li Belediye Başkanı Ülgür Gökhan odasında beslediği kediyle büyük takdir toplamıştı, fakat aynı Ülgür Gökhan 15 Ocak’ta her yıl düzenlenen deve dövüşlerini kendi himayesinde yaptırıyor. Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Merkezi ve yerel örgütlü yapılar ve bireysel anlayışların günümüze yansıması hayvanların acı dolu çığlıkları olarak yükseliyor. Eğlence adı altında ölen, yaralanan, sakat kalan ve yaşamsal faaliyetlerini fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı devam ettiremeyen hayvanların varlığı bu zihniyetin bir ürünü. Geleneklerimiz hayvanların bedenlerinde son buluyor. Bitmek bilmeyen bir kan davasının tek aktörleri olarak yaşamlarımıza devam ediyoruz ve bu davada ölen yalnızca bir taraf var o da hayvanlar. Bir yanda odasında kedi besleyen Ülgür Gökhan bir yanda develeri dövüştüren Ülgür Gökhan bu iki fotoğraf karesini görünce hangi Ülgür Gökhan’a inanalım diye soran Çanakkale halkı, bu durumun iki yüzlülük olduğunu iddia ediyor ve ekliyor. Biz onu biliyoruz, herkese mavi boncuk dağıtmasını sever, kendisi CHP’lidir, ama HDP’li gibi davranarak oradan siyasi rant elde etmeye çalışır, Gökhan’ın böylesi bir organizasyonu kendi himayesinde yaptırması bizi şaşırtmadı.
“Bir çemberin içerisindesin ve etrafında birkaç insan canlısı, ellerinde sopalar ile boynundan bağlı halata asılıp duruyor. Kaçmaya çalışıyorsun ama nafile birçoğu sıkıca tutmuş hâlâ çekiyorlar. Üzerinde ağır bir yük ve renkli renkli bir sürü aksesuar. Ne diye? Onları eğlendirebilmen için. Binlercesinden çığlıklar uğultu şeklinde kulağında yankılanıyor. Korkman onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Ağzından akan köpüklü salya ile ilgilenmiyorlar. İnsana özgü galibiyet duygusunu yaşamaları gerek. İşte her yıl bu işkenceyi çekiyorsun. Hem de geleneksel bir festival adı altında.”  Bir deve dile gelse herhalde derdini bu şekilde anlatırdı. Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen belediyeler, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Toplumun hayvanlara bakış açısında gerçekleşmeyen değişim ve kök salmış vahşi geleneksel anlayış, tek amacı yaşamak olan varlıkların yakasını bırakacağa benzemiyor. En garibi ise “beni nerede görmek istiyorsanız oradayım”  anlayışıyla hareket ederek şehrin belediye başkanlığı görevini yürüten ve hemen her fırsatta hayvan haklarından bahseden, hatta hayvanlara verdiği değeri “pazarlamak” için odasında kendi besleyen CHP’li Ülgür Gökhan’ın 15 Ocak tarihinde 4.sü düzenlenecek deve dövüşlerini kendi himayesi altında organize edecek olması.  Haklı olarak sorulması gereken soru ise odasında kedi besleyen adama mı inanlım, yoksa deve dövüşlerini kendi himayesinde yapan adam mı? Bu iki fotoğrafı yan yana koyunca Ülgür Gökhan’ın karakterindeki iki yüzlülük iddiaları da net olarak ortaya çıkıyor aslında.  Gökhan aslında tam olarak böyle bir adam, son dönemdeki eylemleriyle de aslında bunu ispatladı. Mensubu bulunduğu Atatürk’ün CHP’si  ile taban taban zıt değerleri savunan HDP ile dirsek temasında, HDP’lilerin düzenlediği Nevruz’a katılır, HDP barajı geçtiği için pilav dağıtır, HDP’lileri  yakın çalışma arkadaşı olarak seçer, bunları da siyaset yaparak bir şekilde fayda elde etmeye çalışır.  CHP’li “hayvan sever” Ülgür Gökhan himayesinde Bu yıl da CHP’li “hayvan sever” Ülgür Gökhan himayesinde Çanakkale hayvan kurban kesim yerinde insanların içlerindeki rahatsız açlığı doyurmak üzere geleneksel bir organizasyon adı altında develer dövüştürülecek.  İnsanların oluşturduğu bir çemberin ortasına alınan develer birbirlerini boyunları ile yaptıkları baskılar ile devirmeye çalışıyor. Dövüş esnasında develerin yularından birçok kişi tutarak ve develeri çekiştirerek devrilmelerine yardımcı oluyor veya develeri kontrol altında tutuyorlar. Dövüşten çekilmeye veya kalkmaya çalışan deveye etraftaki kişiler ellerinde bulunan sopa veya halatlarla, herhangi birine sahip değilse de el hareketleri ile korkutarak develeri dövüşmeye zorluyorlar. Önce devrilen deve yarışı kaybetmiş oluyor. Dövüş esnasında ağızlarından sürekli akan salya ve dayak normal karşılanıyor. Ne de olsa büyük bir hayvan ve kontrol etmesi zor olarak düşünülüyor. Deve dövüşlerinin geçmişi çok eskiye dayanıyor. 1983 yılında ise turistik olarak kabul edilerek sırf dövüştürülmek amacıyla günümüzde yaklaşık 1200 Tülü cinsi deve yetiştirildiği düşünülüyor. Tüm bu develerin tek yaşam amacı; birkaç günlük süren festivale gelen katılımcıların keyiflenmesini, acımasız taraflarının tatmin olmasını sağlayabilmek olarak görülüyor. Dövüştürülecek develer çeşitli aksesuarlarla süsleniyor. Dövüştürülen develerin görünümü de önem taşıdığından her bir deve üzerindeki renkli yüklerle seyircilerin karşısına çıkartılıyor. Uluslararası çapta düzenlenen organizasyona binlerce kişi katılıyor. Her yıl Türkiye genelinde yaklaşık 60 farklı noktada gerçekleştirilen deve dövüşlerinin ciddi bir gelir kaynağı olması organizasyonun önemli olarak nitelendirilmesine olanak sağlıyor. Gerçekleştirilen organizasyonda develerin arasından en süslü olanı da yarışma kapsamında ödüllendiriliyor. Tabi ödüllendirilen deve değil onu yarıştıran bakıcısı oluyor. Hayvan Dövüştürmeyi Meşrulaştırıyor Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen belediyeler, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Bulunduğumuz coğrafya genelinde hayvan dövüşleri hâlâ yaygın olarak devam ediyor. Özellikle köpek ve horoz dövüşleri yasak olmasına rağmen varlığını sürdürmekte. Toplumun hayvanlara bakış açısında gerçekleşmeyen değişim ve kök salmış vahşi geleneksel anlayış, tek amacı yaşamak olan varlıkların yakasını bırakacağa benzemiyor. Merkezi ve yerel örgütlü yapılar ve bireysel anlayışların günümüze yansıması hayvanların acı dolu çığlıkları olarak yükseliyor. Eğlence adı altında ölen, yaralanan, sakat kalan ve yaşamsal faaliyetlerini fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı devam ettiremeyen hayvanların varlığı bizim varlığımızın bir ürünü. Geleneklerimiz hayvanların bedenlerinde son buluyor. Bitmek bilmeyen bir kan davasının tek aktörleri olarak yaşamlarımıza devam ediyoruz ve bu davada ölen yalnızca bir taraf var: Hayvanlar.
Hemen her fırsatta hayvan haklarından bahsederek puan toplamaya çalışan CHP’li Belediye Başkanı Ülgür Gökhan odasında beslediği kediyle büyük takdir toplamıştı, fakat aynı Ülgür Gökhan 15 Ocak’ta her yıl düzenlenen deve dövüşlerini kendi himayesinde yaptırıyor. Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Merkezi ve yerel örgütlü yapılar ve bireysel anlayışların günümüze yansıması hayvanların acı dolu çığlıkları olarak yükseliyor. Eğlence adı altında ölen, yaralanan, sakat kalan ve yaşamsal faaliyetlerini fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı devam ettiremeyen hayvanların varlığı bu zihniyetin bir ürünü. Geleneklerimiz hayvanların bedenlerinde son buluyor. Bitmek bilmeyen bir kan davasının tek aktörleri olarak yaşamlarımıza devam ediyoruz ve bu davada ölen yalnızca bir taraf var o da hayvanlar. Bir yanda odasında kedi besleyen Ülgür Gökhan bir yanda develeri dövüştüren Ülgür Gökhan bu iki fotoğraf karesini görünce hangi Ülgür Gökhan’a inanalım diye soran Çanakkale halkı, bu durumun iki yüzlülük olduğunu iddia ediyor ve ekliyor. Biz onu biliyoruz, herkese mavi boncuk dağıtmasını sever, kendisi CHP’lidir, ama HDP’li gibi davranarak oradan siyasi rant elde etmeye çalışır, Gökhan’ın böylesi bir organizasyonu kendi himayesinde yaptırması bizi şaşırtmadı.

“Bir çemberin içerisindesin ve etrafında birkaç insan canlısı, ellerinde sopalar ile boynundan bağlı halata asılıp duruyor. Kaçmaya çalışıyorsun ama nafile birçoğu sıkıca tutmuş hâlâ çekiyorlar. Üzerinde ağır bir yük ve renkli renkli bir sürü aksesuar. Ne diye? Onları eğlendirebilmen için. Binlercesinden çığlıklar uğultu şeklinde kulağında yankılanıyor. Korkman onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Ağzından akan köpüklü salya ile ilgilenmiyorlar. İnsana özgü galibiyet duygusunu yaşamaları gerek. İşte her yıl bu işkenceyi çekiyorsun. Hem de geleneksel bir festival adı altında.”  Bir deve dile gelse herhalde derdini bu şekilde anlatırdı. Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen belediyeler, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Toplumun hayvanlara bakış açısında gerçekleşmeyen değişim ve kök salmış vahşi geleneksel anlayış, tek amacı yaşamak olan varlıkların yakasını bırakacağa benzemiyor. En garibi ise “beni nerede görmek istiyorsanız oradayım”  anlayışıyla hareket ederek şehrin belediye başkanlığı görevini yürüten ve hemen her fırsatta hayvan haklarından bahseden, hatta hayvanlara verdiği değeri “pazarlamak” için odasında kendi besleyen CHP’li Ülgür Gökhan’ın 15 Ocak tarihinde 4.sü düzenlenecek deve dövüşlerini kendi himayesi altında organize edecek olması.  Haklı olarak sorulması gereken soru ise odasında kedi besleyen adama mı inanlım, yoksa deve dövüşlerini kendi himayesinde yapan adam mı? Bu iki fotoğrafı yan yana koyunca Ülgür Gökhan’ın karakterindeki iki yüzlülük iddiaları da net olarak ortaya çıkıyor aslında.  Gökhan aslında tam olarak böyle bir adam, son dönemdeki eylemleriyle de aslında bunu ispatladı. Mensubu bulunduğu Atatürk’ün CHP’si  ile taban taban zıt değerleri savunan HDP ile dirsek temasında, HDP’lilerin düzenlediği Nevruz’a katılır, HDP barajı geçtiği için pilav dağıtır, HDP’lileri  yakın çalışma arkadaşı olarak seçer, bunları da siyaset yaparak bir şekilde fayda elde etmeye çalışır.

 CHP’li “hayvan sever” Ülgür Gökhan himayesinde

Bu yıl da CHP’li “hayvan sever” Ülgür Gökhan himayesinde Çanakkale hayvan kurban kesim yerinde insanların içlerindeki rahatsız açlığı doyurmak üzere geleneksel bir organizasyon adı altında develer dövüştürülecek.  İnsanların oluşturduğu bir çemberin ortasına alınan develer birbirlerini boyunları ile yaptıkları baskılar ile devirmeye çalışıyor. Dövüş esnasında develerin yularından birçok kişi tutarak ve develeri çekiştirerek devrilmelerine yardımcı oluyor veya develeri kontrol altında tutuyorlar.

Dövüşten çekilmeye veya kalkmaya çalışan deveye etraftaki kişiler ellerinde bulunan sopa veya halatlarla, herhangi birine sahip değilse de el hareketleri ile korkutarak develeri dövüşmeye zorluyorlar. Önce devrilen deve yarışı kaybetmiş oluyor. Dövüş esnasında ağızlarından sürekli akan salya ve dayak normal karşılanıyor. Ne de olsa büyük bir hayvan ve kontrol etmesi zor olarak düşünülüyor.

Deve dövüşlerinin geçmişi çok eskiye dayanıyor. 1983 yılında ise turistik olarak kabul edilerek sırf dövüştürülmek amacıyla günümüzde yaklaşık 1200 Tülü cinsi deve yetiştirildiği düşünülüyor. Tüm bu develerin tek yaşam amacı; birkaç günlük süren festivale gelen katılımcıların keyiflenmesini, acımasız taraflarının tatmin olmasını sağlayabilmek olarak görülüyor. Dövüştürülecek develer çeşitli aksesuarlarla süsleniyor. Dövüştürülen develerin görünümü de önem taşıdığından her bir deve üzerindeki renkli yüklerle seyircilerin karşısına çıkartılıyor. Uluslararası çapta düzenlenen organizasyona binlerce kişi katılıyor.

Her yıl Türkiye genelinde yaklaşık 60 farklı noktada gerçekleştirilen deve dövüşlerinin ciddi bir gelir kaynağı olması organizasyonun önemli olarak nitelendirilmesine olanak sağlıyor. Gerçekleştirilen organizasyonda develerin arasından en süslü olanı da yarışma kapsamında ödüllendiriliyor. Tabi ödüllendirilen deve değil onu yarıştıran bakıcısı oluyor.

Hayvan Dövüştürmeyi Meşrulaştırıyor

Hayvan dövüşlerinin suç kabul edilmiş olmasına rağmen belediyeler, bu gibi organizasyonları festival adı altında gerçekleştirerek hayvan dövüştürmeyi meşrulaştırıyor. Bulunduğumuz coğrafya genelinde hayvan dövüşleri hâlâ yaygın olarak devam ediyor. Özellikle köpek ve horoz dövüşleri yasak olmasına rağmen varlığını sürdürmekte. Toplumun hayvanlara bakış açısında gerçekleşmeyen değişim ve kök salmış vahşi geleneksel anlayış, tek amacı yaşamak olan varlıkların yakasını bırakacağa benzemiyor.

Merkezi ve yerel örgütlü yapılar ve bireysel anlayışların günümüze yansıması hayvanların acı dolu çığlıkları olarak yükseliyor. Eğlence adı altında ölen, yaralanan, sakat kalan ve yaşamsal faaliyetlerini fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı devam ettiremeyen hayvanların varlığı bizim varlığımızın bir ürünü.

Geleneklerimiz hayvanların bedenlerinde son buluyor. Bitmek bilmeyen bir kan davasının tek aktörleri olarak yaşamlarımıza devam ediyoruz ve bu davada ölen yalnızca bir taraf var: Hayvanlar.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.