Türkiye’yi Kurak Bir Yaz Bekliyor

Yaşam 05.07.2021 - 00:00, Güncelleme: 02.09.2021 - 15:40
 

Türkiye’yi Kurak Bir Yaz Bekliyor

Türkiye’de son birkaç aydır, mevsim normallerinin üzerinde artan yüksek sıcaklıkların ve iklim değişkenliğinin sonuç olduğu Kuraklık şu sıralar herkesin rahatsız olduğu konulardan birisi, nerdeyse Türkiye’de hemen hemen her bölgesinde hissedilen kuraklık 2021’de artan sıcaklar ile daha da hissediliyor. Çanakkale, 2021 Kuraklık Haritasında yer almasa da iklim ve sıcaklıklar böyle giderse kuraklık riski her an yaklaşıyor gibi.
Dünyada etkisini sürdüren Küresel Isınma, Kuraklık ve İklim değişiklikleri ülkemizde de en üst düzeyde hissediliyor. Öyle ki, Türkiye’nin nerdeyse yüzde 85’lik büyük bir bölümü kuraklık tehdidini doğrudan etkiliyor. Çanakkale'de görülmeyen kuraklık olarak görülmeyip normal ve üzeri bölgede görülse de etrafında yer alan Balıkesir ve Bursa bölgesinde şiddetli kuraklık bölgesi olarak görülüyor. Kuraklığın en temelde küresel ısınma ve değişen iklim hareketliliğinden kaynaklandığı biliniyor. Son dönemde artan şiddetli sıcaklıkların da etkisiyle doğada yaşayan başta insanlar olmak üzere bütün canlılar derinden etkileniyor. KURAKLIĞIN ETKİLERİ Kuraklığın artığı bölgelerde özellikle tarımsal ürünlerin verimliliğin azaldığı, hayvan yetiştiriciliği yapılan alanlarda dolaylı olarak hayvanlarında verimini azaltıyor. Kuraklık ile sebze ve meyvelerin verimlerinde de azalma ile ekonomik anlamda kayıp yaşanıyor. Kuraklık ile mücadele kapsamında en önemli anlaşmalardan biri olan Paris İklim Anlaşmasıdır. PARİS İKLİM ANLAŞMASI  Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe bir anlaşmadır. Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS'nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye'dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020'de anlaşmadan çekildi, ancak 2021'de yeniden katıldı. Paris Anlaşması'nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5 °C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2 °C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir. Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve "düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı" sağlamayı hedefliyor. Paris Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü'nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır. Türkiye’nin BM Sekreteryası’na sunulan Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının, azaltıma önlemleri ile 2030 yılında 929 milyon tona kadar çıkarabileceği belirtildi. Başka bir deyişle Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdü vermedi, iki katından fazla artırabileceğini söyledi. Türkiye bunu yaparken, eğer hiç önlem alınmazsa (referans senaryo, business as usual) emisyonlarının 2030’da 1 milyar 175 tona çıkacağını, verilen beyanla bu miktarın 929 milyon tonda tutulacağını söylüyor. Bu beyanını da “artıştan %21 oranında azaltım” olarak tanıttı. Türkiye’nin akranları olarak değerlendirilebilecek ülkelerden Arjantin ve Brezilya, emisyonlarını 2030 yılında 2005 yılı seviyesinin altına indirmeyi, Meksika ise 2026 yılında en yüksek emisyon seviyesine ulaştıktan sonra emisyonlarını düşürmeyi hedefliyor. Türkiye’nin resmi planlarında 2030 sonrasındaki dönemde de sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik bir hedefi bulunmuyor. TÜRKİYE PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI NEDEN ONAYLAMIYOR?   Yetkililerin yaptıkları açıklamalara göre Türkiye iklim fonlarına ya da başka bir deyişle, yeterli finans kaynağına ulaşamamaktan şikayetçi. Bunlardan biri de Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund, GCF). Türkiye’nin gelişmiş ülkeleri kapsayan Ek-1 listesinden çıkarak ulaşmaya çalıştığı Yeşil İklim Fonu aracılığı ile gelişen ülkelere 2020’den itibaren azaltım ve uyum eylemleri için yıllık toplam 100 milyar dolar kaynak aktarılacağı söz verilmiş olsa da, bu fonda henüz 10 milyar dolar toplanabildi. Bu fondan ağırlıklı olarak en az gelişmiş ülkelerin ve ada devletlerinin yararlanması planlanıyor. Fon kapsamında tasarlanan kredi olanaklarına baktığımızda, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele için ihtiyaç duyduğu fonlara Çin gibi gelişen ülkelerle aynı şartlarda ulaşamaması ilk bakışta adil gözükmüyor. Öte yandan, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede güçlü ve inandırıcı bir politikaya sahip olmadığı görülüyor; halihazırdaki politikalar, Türkiye’nin bu konudaki müzakere gücünü zayıflatıyor. Aslında, bugün birçok iklim dostu seçenek için ek kaynağa ihtiyaç yok. Rüzgar ve güneş gibi enerji üretim seçenekleri kömürden daha ucuza elektrik üretiyor. Türkiye, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası (EBRD), Fransız Kalkınma Ajansı (AFD), UNDP, Alman Yatırım Bankası (KfW), Avrupa Yatırım Bankası ya da Dünya Bankası gibi pek çok finansal kurum aracılığıyla iklim finansmanına da zaten erişebiliyor. 2013-2016 yılları arasını inceleyen bir çalışma AB kurumlarının iklim fonlarından en fazla yararlanan ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koyuyor (senede ortalama 667 milyon euro). Paris Anlaşması’nı onaylamanın mutlak azaltım zorunluluğu getireceği de Türkiye’nin anlaşmayı onaylamama nedenleri arasında ancak bu doğru değil. Anlaşmanın Türkiye statüsündeki ülkeler için getirdiği bu tür bir zorunluluk yok.
Türkiye’de son birkaç aydır, mevsim normallerinin üzerinde artan yüksek sıcaklıkların ve iklim değişkenliğinin sonuç olduğu Kuraklık şu sıralar herkesin rahatsız olduğu konulardan birisi, nerdeyse Türkiye’de hemen hemen her bölgesinde hissedilen kuraklık 2021’de artan sıcaklar ile daha da hissediliyor. Çanakkale, 2021 Kuraklık Haritasında yer almasa da iklim ve sıcaklıklar böyle giderse kuraklık riski her an yaklaşıyor gibi.

Dünyada etkisini sürdüren Küresel Isınma, Kuraklık ve İklim değişiklikleri ülkemizde de en üst düzeyde hissediliyor. Öyle ki, Türkiye’nin nerdeyse yüzde 85’lik büyük bir bölümü kuraklık tehdidini doğrudan etkiliyor. Çanakkale'de görülmeyen kuraklık olarak görülmeyip normal ve üzeri bölgede görülse de etrafında yer alan Balıkesir ve Bursa bölgesinde şiddetli kuraklık bölgesi olarak görülüyor. Kuraklığın en temelde küresel ısınma ve değişen iklim hareketliliğinden kaynaklandığı biliniyor. Son dönemde artan şiddetli sıcaklıkların da etkisiyle doğada yaşayan başta insanlar olmak üzere bütün canlılar derinden etkileniyor.
KURAKLIĞIN ETKİLERİ
Kuraklığın artığı bölgelerde özellikle tarımsal ürünlerin verimliliğin azaldığı, hayvan yetiştiriciliği yapılan alanlarda dolaylı olarak hayvanlarında verimini azaltıyor. Kuraklık ile sebze ve meyvelerin verimlerinde de azalma ile ekonomik anlamda kayıp yaşanıyor. Kuraklık ile mücadele kapsamında en önemli anlaşmalardan biri olan Paris İklim Anlaşmasıdır.
PARİS İKLİM ANLAŞMASI 
Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe bir anlaşmadır. Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS'nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye'dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020'de anlaşmadan çekildi, ancak 2021'de yeniden katıldı. Paris Anlaşması'nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5 °C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2 °C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir. Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve "düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı" sağlamayı hedefliyor. Paris Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü'nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır. Türkiye’nin BM Sekreteryası’na sunulan Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının, azaltıma önlemleri ile 2030 yılında 929 milyon tona kadar çıkarabileceği belirtildi. Başka bir deyişle Türkiye sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdü vermedi, iki katından fazla artırabileceğini söyledi. Türkiye bunu yaparken, eğer hiç önlem alınmazsa (referans senaryo, business as usual) emisyonlarının 2030’da 1 milyar 175 tona çıkacağını, verilen beyanla bu miktarın 929 milyon tonda tutulacağını söylüyor. Bu beyanını da “artıştan %21 oranında azaltım” olarak tanıttı. Türkiye’nin akranları olarak değerlendirilebilecek ülkelerden Arjantin ve Brezilya, emisyonlarını 2030 yılında 2005 yılı seviyesinin altına indirmeyi, Meksika ise 2026 yılında en yüksek emisyon seviyesine ulaştıktan sonra emisyonlarını düşürmeyi hedefliyor. Türkiye’nin resmi planlarında 2030 sonrasındaki dönemde de sera gazı emisyonunu azaltmaya yönelik bir hedefi bulunmuyor.

TÜRKİYE PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI NEDEN ONAYLAMIYOR?
 
Yetkililerin yaptıkları açıklamalara göre Türkiye iklim fonlarına ya da başka bir deyişle, yeterli finans kaynağına ulaşamamaktan şikayetçi. Bunlardan biri de Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund, GCF). Türkiye’nin gelişmiş ülkeleri kapsayan Ek-1 listesinden çıkarak ulaşmaya çalıştığı Yeşil İklim Fonu aracılığı ile gelişen ülkelere 2020’den itibaren azaltım ve uyum eylemleri için yıllık toplam 100 milyar dolar kaynak aktarılacağı söz verilmiş olsa da, bu fonda henüz 10 milyar dolar toplanabildi. Bu fondan ağırlıklı olarak en az gelişmiş ülkelerin ve ada devletlerinin yararlanması planlanıyor. Fon kapsamında tasarlanan kredi olanaklarına baktığımızda, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele için ihtiyaç duyduğu fonlara Çin gibi gelişen ülkelerle aynı şartlarda ulaşamaması ilk bakışta adil gözükmüyor. Öte yandan, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede güçlü ve inandırıcı bir politikaya sahip olmadığı görülüyor; halihazırdaki politikalar, Türkiye’nin bu konudaki müzakere gücünü zayıflatıyor. Aslında, bugün birçok iklim dostu seçenek için ek kaynağa ihtiyaç yok. Rüzgar ve güneş gibi enerji üretim seçenekleri kömürden daha ucuza elektrik üretiyor. Türkiye, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası (EBRD), Fransız Kalkınma Ajansı (AFD), UNDP, Alman Yatırım Bankası (KfW), Avrupa Yatırım Bankası ya da Dünya Bankası gibi pek çok finansal kurum aracılığıyla iklim finansmanına da zaten erişebiliyor. 2013-2016 yılları arasını inceleyen bir çalışma AB kurumlarının iklim fonlarından en fazla yararlanan ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koyuyor (senede ortalama 667 milyon euro). Paris Anlaşması’nı onaylamanın mutlak azaltım zorunluluğu getireceği de Türkiye’nin anlaşmayı onaylamama nedenleri arasında ancak bu doğru değil. Anlaşmanın Türkiye statüsündeki ülkeler için getirdiği bu tür bir zorunluluk yok.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.