ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer yazdı, 15 Temmuz ve Öğrettikleri

Güncel 17.07.2017 - 00:00, Güncelleme: 02.09.2021 - 15:40
 

ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer yazdı, 15 Temmuz ve Öğrettikleri

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel ACER Çanakkale Değişim Gazetesinde, 15 Temmuz’un yıldönümünde “15 Temmuz Ve Öğrettikleri” başlıklı bir makale kaleme aldı. “Türkiye’de son 40 yıllık süreçte, tek bir siyasi parti ya da iktidarın değil, tamamının değer verdikleri bir yapılanmanın arka planını fena halde kaçırdıkları gerçeği de su yüzüne çıkmış oldu. Türk siyasetinin, değer verdiklerinin bağlantılarını, arka planını ve gerçek niyetlerini daha doğru okumaları gereği, artık büyük ve acı bir ders olarak siyaset yapanların önüne konulmuş durumda” olduğunu belirten Acer; “Bu mesele, günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmadan, bir milli güvenlik meselesi olarak algılanarak, öyle hareket edilmesi gerekir. “Planlı darbe” ya da benzeri söylemler, işin özü olan gayri meşru terör yapılanmalarına karşı yürütülmesi gereken topyekun mücadele ruhunu, büyük oranda zayıflatma potansiyeli taşır. Bu yine, ülkenin geleceğine büyük bir zarardır.”
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel ACER’in  Değişim Gazetesi için kaleme aldığı işte o makaleO gün, hayatını ortaya koyup şehit düşenler var. O gün, bu toplumun kazandığı bir büyük “milli irade zaferi” var. Artık o günün her yıl dönümünde, şehit düşmüşleri anmak ve milli irade zaferini kutlamak, bu toplumun bir değeri haline gelmeli. Başarılı olsaydı Türkiye yi sonu belirsiz bir yola sürükleyeceği muhakkak bir darbe girişiminin öğrettiklerini, en azından birinci yılında etraflıca ortaya koymak gerek. Bu muhasebenin sadece 15 Temmuz 2016 günü yaşananlarla sınırlandırılması epeyce eksik kalır. Öncesini, hatta sonrasını dahil etmeyen muhasebe esas dersleri kaçırmamıza yol açar. İnancımızın Kitabı’nda, Allah’ın kendi adını ve gönderdiği dinin adını kullanarak aldatmaya çalışanların şeytani olduğu ve yasaklandığı defalarca tekrarlanmakta. Bu temelde, aldatmadaki şeytaniliğin, sadece Şeytan tarafından değil, şeytani niyet taşıyan insanlar tarafından da yapılabileceği yorumunu paylaşan çokça sayıda alim var. Allah ve din lafzıyla sürekli talep eden, bir şeyler veren ve karşılığında hep bu dünyaya özgü bir şeyler isteyen kişi ya da yapıların niyetlerinin ayrımına varma gereği artık bu toplumun aldığı ilk ders olmalı. Oku, bil, düşün diyen Din’in mensupları, akıllarını birilerine kayıtsız şartsız teslim etmemeliler ki, Allah ile ve doğrudan dinimizle aldatılamasınlar.Türkiye’de son 40 yıllık süreçte, tek bir siyasi parti ya da iktidarın değil, tamamının değer verdikleri bir yapılanmanın arka planını fena halde kaçırdıkları gerçeği de su yüzüne çıkmış oldu. Türk siyasetinin, değer verdiklerinin bağlantılarını, arka planını ve gerçek niyetlerini daha doğru okumaları gereği, artık büyük ve acı bir ders olarak siyaset yapanların önüne konulmuş durumda. 15 Temmuz günü gerçekleşen silahlı darbe girişiminin öncesinde de farklı yöntemlerle darbe girişimi yapmış Fetullah Gülen yapılanmasının büyük oranda yerli bir yapılanma değil, aksine daha ziyade dış kaynaklı bir yapılanma olduğunu gösterir çok emare bulunmakta. Bu gerçek, günümüzde özellikle nispeten güçlü devletlerin, diğer ülkeleri ya da toplumları bu türden, yani iç yapılanmalar oluşturarak yönlendirmeye gayret ettiği dersini de öğretmekte. Atlanmaması gereken bu ders, bu toplumun geleceğine, eğer atlanmazsa, epey faydalar sağlama potansiyeline sahip.Darbe öncesi dönemin öğrettiği bu temel derslerin üstüne, darbe girişimi gecesinin yani 15 Temmuz gecesinin öğrettiği dersleri eklemek gerek. O gece, halkın gösterdiği refleks, aslında tam olarak "milli irade" ye sahip çıkma refleksi idi. Bu, zor zamanlarda benzer örnekleri çok az olan, bizim yakın tarihimizde de örneği bulunmayan bir refleks. Bu, halkın bağımsızlığına sahip çıkma, yani dış işgale karşı çıkma refleksinden farklı eylem. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, halkı sokağa davet ettiğinde ve halkın sokağa çıktığı saatlerde, aslında henüz darbe girişiminin arkasında kimin olduğu, Fetullahçı yapılanmanın olup olamadığı, halkın bilmediği bir husustu. Halk, kime karşı savaştığından ziyade, kendini kimin savaşmaya çağırdığına baktı. Yani, seçtiklerinin direktifine şartsız uymayı tercih etti. İşte o nedenle bu, halkın iradesine sahip çıkma ve koruma anlamında bir “Milli İrade Zaferi” dir. Bu değer, The New York Times’ın dahi(!) itiraf edip, “Hafta sonu yaşananlar Türklerin demokrasiye bağlılığının göstergesi” diyerek kabullendiği bir değerdir. Bunu hemen takip etmesi gereken ders, diğer ülkelerin demokrasi ve milli irade söylemlerinin özden yoksun ve aslen bir siyasi araç olduğu gerçeğinin bir kez daha ortaya saçılması ile ilişkilidir. Darbe girişimi akşamı ve hemen sonrası süreçte, darbecilerin kesin başarısızlığı belli olduğunda ancak Türkiye nin meşru hükümetine ve cumhurbaşkanına destek mesajları yayımlanmaya başladı. 15 Temmuz gecesi olaylar devam ederken Türk hükümeti bunun bir darbe girişimi olduğunu belirterek Amerika’dan seçilmiş hükümete desteğini açıklamasını talep etti. Bu destek açıklaması ‘üç saat boyunca’ yapılmadı. Beklenen o açıklama, darbenin başarısızlığa uğrayacağı belli olduğunda ancak geldi. Türkiye saatiyle saat 23.57 de, yani Türk Dışişleri Bakanlığı ndan ABD Büyükelçi’sinin aranmasından  kısa bir süre sonra, Moskova da bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Türkiye’de barış, istikrar ve devamlılık olmasını umuyorum" dedi. Bu açıklamada ne demokrasi vurgusu, ne de seçilmiş hükümete destek vardı.Darbe girişimi sonrasında yaşananlardan alınması gereken dersler de büyük değerde. Bu sürecin en önemli gündem maddesi şüphesiz ki olması gerekeni, darbe girişimini gerçekleştiren yapının bertaraf edilmesidir. Hükümet, bu yapının hem dış unsurlarının hem de ülke içerisindeki unsurların zayıflatılması ve bertaraf edilmesi için çabalar harcıyor. Yargı kurumları soruşturmalar ve yargılamalar yürütüyor. Kamu kurumları, yetkileri çerçevesinde süreçler yürütüyorlar. Bu önemli süreç, tıpkı dış kamuoyunda olduğu gibi ülkemiz kamuoyunda da “yaygın bir adaletsizlik” varmış algısı ile karşı karşıya bırakılmaya çalışılmakta. Oysa, “yaygın adaletsizlik” anlayışı yerine varsa adaletsizliklerin giderilmesine yönelik öneriler ve çabalar süreci daha da güçlendirecek. Buradan öğrenilmesi gereken ise, bu tür gayri meşru yapılara toleransın, Türkiye’nin geleceğine vereceği zarar unutulmadan, bu sürfecin adalet çerçevesinde ama mutlaka kararlılıkla yürütülmesi gereğidir. Yine bu bağlamda, son bir yılda yaşananlardan çıkarılması gereken önemli bir ders, bu meselenin günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmaya çalışılmasından hareketle, başka bir kararlığının sergilenmesine duyulan ihtiyaçtır. Bu mesele, günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmadan, bir milli güvenlik meselesi olarak algılanarak, öyle hareket edilmesi gerekir. “Planlı darbe” ya da benzeri söylemler, işin özü olan gayri meşru terör yapılanmalarına karşı yürütülmesi gereken topyekun mücadele ruhunu, büyük oranda zayıflatma potansiyeli taşır. Bu yine, ülkenin geleceğine büyük bir zarardır.    
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel ACER Çanakkale Değişim Gazetesinde, 15 Temmuz’un yıldönümünde “15 Temmuz Ve Öğrettikleri” başlıklı bir makale kaleme aldı. “Türkiye’de son 40 yıllık süreçte, tek bir siyasi parti ya da iktidarın değil, tamamının değer verdikleri bir yapılanmanın arka planını fena halde kaçırdıkları gerçeği de su yüzüne çıkmış oldu. Türk siyasetinin, değer verdiklerinin bağlantılarını, arka planını ve gerçek niyetlerini daha doğru okumaları gereği, artık büyük ve acı bir ders olarak siyaset yapanların önüne konulmuş durumda” olduğunu belirten Acer; “Bu mesele, günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmadan, bir milli güvenlik meselesi olarak algılanarak, öyle hareket edilmesi gerekir. “Planlı darbe” ya da benzeri söylemler, işin özü olan gayri meşru terör yapılanmalarına karşı yürütülmesi gereken topyekun mücadele ruhunu, büyük oranda zayıflatma potansiyeli taşır. Bu yine, ülkenin geleceğine büyük bir zarardır.”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel ACER’in  Değişim Gazetesi için kaleme aldığı işte o makale

O gün, hayatını ortaya koyup şehit düşenler var. O gün, bu toplumun kazandığı bir büyük “milli irade zaferi” var. Artık o günün her yıl dönümünde, şehit düşmüşleri anmak ve milli irade zaferini kutlamak, bu toplumun bir değeri haline gelmeli.

Başarılı olsaydı Türkiye yi sonu belirsiz bir yola sürükleyeceği muhakkak bir darbe girişiminin öğrettiklerini, en azından birinci yılında etraflıca ortaya koymak gerek. Bu muhasebenin sadece 15 Temmuz 2016 günü yaşananlarla sınırlandırılması epeyce eksik kalır. Öncesini, hatta sonrasını dahil etmeyen muhasebe esas dersleri kaçırmamıza yol açar.

İnancımızın Kitabı’nda, Allah’ın kendi adını ve gönderdiği dinin adını kullanarak aldatmaya çalışanların şeytani olduğu ve yasaklandığı defalarca tekrarlanmakta. Bu temelde, aldatmadaki şeytaniliğin, sadece Şeytan tarafından değil, şeytani niyet taşıyan insanlar tarafından da yapılabileceği yorumunu paylaşan çokça sayıda alim var. Allah ve din lafzıyla sürekli talep eden, bir şeyler veren ve karşılığında hep bu dünyaya özgü bir şeyler isteyen kişi ya da yapıların niyetlerinin ayrımına varma gereği artık bu toplumun aldığı ilk ders olmalı. Oku, bil, düşün diyen Din’in mensupları, akıllarını birilerine kayıtsız şartsız teslim etmemeliler ki, Allah ile ve doğrudan dinimizle aldatılamasınlar.

Türkiye’de son 40 yıllık süreçte, tek bir siyasi parti ya da iktidarın değil, tamamının değer verdikleri bir yapılanmanın arka planını fena halde kaçırdıkları gerçeği de su yüzüne çıkmış oldu. Türk siyasetinin, değer verdiklerinin bağlantılarını, arka planını ve gerçek niyetlerini daha doğru okumaları gereği, artık büyük ve acı bir ders olarak siyaset yapanların önüne konulmuş durumda.

15 Temmuz günü gerçekleşen silahlı darbe girişiminin öncesinde de farklı yöntemlerle darbe girişimi yapmış Fetullah Gülen yapılanmasının büyük oranda yerli bir yapılanma değil, aksine daha ziyade dış kaynaklı bir yapılanma olduğunu gösterir çok emare bulunmakta. Bu gerçek, günümüzde özellikle nispeten güçlü devletlerin, diğer ülkeleri ya da toplumları bu türden, yani iç yapılanmalar oluşturarak yönlendirmeye gayret ettiği dersini de öğretmekte. Atlanmaması gereken bu ders, bu toplumun geleceğine, eğer atlanmazsa, epey faydalar sağlama potansiyeline sahip.

Darbe öncesi dönemin öğrettiği bu temel derslerin üstüne, darbe girişimi gecesinin yani 15 Temmuz gecesinin öğrettiği dersleri eklemek gerek.

O gece, halkın gösterdiği refleks, aslında tam olarak "milli irade" ye sahip çıkma refleksi idi. Bu, zor zamanlarda benzer örnekleri çok az olan, bizim yakın tarihimizde de örneği bulunmayan bir refleks. Bu, halkın bağımsızlığına sahip çıkma, yani dış işgale karşı çıkma refleksinden farklı eylem. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, halkı sokağa davet ettiğinde ve halkın sokağa çıktığı saatlerde, aslında henüz darbe girişiminin arkasında kimin olduğu, Fetullahçı yapılanmanın olup olamadığı, halkın bilmediği bir husustu. Halk, kime karşı savaştığından ziyade, kendini kimin savaşmaya çağırdığına baktı. Yani, seçtiklerinin direktifine şartsız uymayı tercih etti. İşte o nedenle bu, halkın iradesine sahip çıkma ve koruma anlamında bir “Milli İrade Zaferi” dir. Bu değer, The New York Times’ın dahi(!) itiraf edip, “Hafta sonu yaşananlar Türklerin demokrasiye bağlılığının göstergesi” diyerek kabullendiği bir değerdir.

Bunu hemen takip etmesi gereken ders, diğer ülkelerin demokrasi ve milli irade söylemlerinin özden yoksun ve aslen bir siyasi araç olduğu gerçeğinin bir kez daha ortaya saçılması ile ilişkilidir. Darbe girişimi akşamı ve hemen sonrası süreçte, darbecilerin kesin başarısızlığı belli olduğunda ancak Türkiye nin meşru hükümetine ve cumhurbaşkanına destek mesajları yayımlanmaya başladı. 15 Temmuz gecesi olaylar devam ederken Türk hükümeti bunun bir darbe girişimi olduğunu belirterek Amerika’dan seçilmiş hükümete desteğini açıklamasını talep etti. Bu destek açıklaması ‘üç saat boyunca’ yapılmadı. Beklenen o açıklama, darbenin başarısızlığa uğrayacağı belli olduğunda ancak geldi. Türkiye saatiyle saat 23.57 de, yani Türk Dışişleri Bakanlığı ndan ABD Büyükelçi’sinin aranmasından  kısa bir süre sonra, Moskova da bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, "Türkiye’de barış, istikrar ve devamlılık olmasını umuyorum" dedi. Bu açıklamada ne demokrasi vurgusu, ne de seçilmiş hükümete destek vardı.

Darbe girişimi sonrasında yaşananlardan alınması gereken dersler de büyük değerde. Bu sürecin en önemli gündem maddesi şüphesiz ki olması gerekeni, darbe girişimini gerçekleştiren yapının bertaraf edilmesidir. Hükümet, bu yapının hem dış unsurlarının hem de ülke içerisindeki unsurların zayıflatılması ve bertaraf edilmesi için çabalar harcıyor. Yargı kurumları soruşturmalar ve yargılamalar yürütüyor. Kamu kurumları, yetkileri çerçevesinde süreçler yürütüyorlar. Bu önemli süreç, tıpkı dış kamuoyunda olduğu gibi ülkemiz kamuoyunda da “yaygın bir adaletsizlik” varmış algısı ile karşı karşıya bırakılmaya çalışılmakta. Oysa, “yaygın adaletsizlik” anlayışı yerine varsa adaletsizliklerin giderilmesine yönelik öneriler ve çabalar süreci daha da güçlendirecek. Buradan öğrenilmesi gereken ise, bu tür gayri meşru yapılara toleransın, Türkiye’nin geleceğine vereceği zarar unutulmadan, bu sürfecin adalet çerçevesinde ama mutlaka kararlılıkla yürütülmesi gereğidir.

Yine bu bağlamda, son bir yılda yaşananlardan çıkarılması gereken önemli bir ders, bu meselenin günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmaya çalışılmasından hareketle, başka bir kararlığının sergilenmesine duyulan ihtiyaçtır. Bu mesele, günlük ya da dönemsel siyasi planların bir unsuru yapılmadan, bir milli güvenlik meselesi olarak algılanarak, öyle hareket edilmesi gerekir. “Planlı darbe” ya da benzeri söylemler, işin özü olan gayri meşru terör yapılanmalarına karşı yürütülmesi gereken topyekun mücadele ruhunu, büyük oranda zayıflatma potansiyeli taşır. Bu yine, ülkenin geleceğine büyük bir zarardır.

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.